1
Yorum
12
Beğeni
0,0
Puan
289
Okunma

ve söz,
etin ete değmesi
kadar
belirgin/iz
olurken…
anlatamadığın
sende/yarım kalan
benim kaybettiğim,
keskin sorguların
dolaşırken
parmak uçlarına,
mor bulaşır
dudaklarına,
duvarlarına
dualarına…
avuçlasam/seni
-sızlıyor-sun
-sızıyor-sun
parmak aralarından.
gördüğün düşün,
kekeme olması bundan
bir dilek kuyusu gibi
gözlerin ki
adıyorum
-sana
adanıyorum…
ben seni
yokluğundan
öpüyorum...
sana b-akıyorum
esirgeyerek
kapatma gözlerini
öpüşürken bile
o zaman…
vasiyet gibi sözlerin,
katlanmadığım bir yakınlık gibi
yankısında teninin ki
isteyerek düşüyorduk
ateşin içine..
-od
içini yediğim..
için yanıyor mu?
kaç pişmanlığın
toplamına eşit
değildir
parmak uçların söylesene?
sen,
sana yakışanı yap
bana şiirlerinden
seslendiğinden beridir…
ben, kapılarını açıp yüreğimin,
havalandırıyorum
tüm boşluklarımı..
bana,
parmağının serçesinden
bahsetmeden
kuş kanatlarında,
bir dudak mesafesinde
durmadan
bir gamzelik,
kaç rekat?
seni diledim/dilendim
intikam alır gibi
derin boşluğuna
siniyor gerdanına terin…
istersen sürt yine
iliklerime/
dokularıma/
hücrelerime kadar
soluğunu/soluğum gibi
erisin, asılmış bir ipte…
ellerimden sıyrılıp akan
o iz.
gece yarılarıma vuran şiirlerin
hışırtısı.
biliyorsun...
"uçuruma kadar yürüdüm,
rüzgarı duydum
ve sesini"
aramızda kırılan
ince bir damar şimdi
ne vakit kıpırdayıp
dağıtsam gölgelerini
yine de kalbim diyorum.
eğer atıyorsa
kan taşlarımı
değiştirmeye yeter
bir serçenin kanatları
çırpınıyor canımda
çünkü anımda/
düşlerimde gezinen
bir seyyahın adımları
çoğalıyor.
hangi durakta durmuşsa
budur damlayan yüzüme.
yağmur yağmış olsun
yahut ateşler içinde
kıvılcımların aynama
çarpıp dursun.
sen beni
dudaklarımdan öpüyorsun.
burkulan bir şey var yine de...
bazen yüreğimin
odacıklarına çarpar
anlatamadığımı
düş/ündüğüm
bir cümle
ve işte o zamAN,
o bana mavi mektuplar yazar,
içimden kuşlar geçer
o zaman..
mavi bir bulutun
derinliğindeyim.
heybemde dağlarından
ç-aldığım patika,
avuç içlerimde
gelişi güzel sorgular ki
salondan odaya
ve sonra duvara dokunan
parmak uçlarıN kadar
yüreğimi acıttı
düşlerimdeki şeytan!
oysa/gözlerinn,
gelincikler ekiyordu
gecenin çıkmazlarına
ki zamAN büyüyorken
yüreğimin avlularında
terk edilmiş şehirler gibi
toprağıma sığmıyordum.
yokluğunda,
önce harfler vardı
ve sonra
kırıp dallarını
maviye boyadık
Gök/Yüzünün ki
boğazımızda
düğümlenirken harfler
etkisi geçmiş
heyecanlar içindeyken biz,
avuç içlerimizdeki izlerden
tuttuğumuz yası silip,
kırdık muammasını kelimelerin.
tamam! peki…
hangi yana dönsen yüreğim.
yokluğunda,
rüzgarı dayayıp şakağına
yaprakların göçüne
son/baharlar adıyorum.
camlara bırakılan
dokunuşlarının
kum fırtınalarını çağırdığı
dudAKlarına ki
derinde miydim,
yoksa teninde.
gidemiyor musun
ölmek istediğinde.
ve kalamıyor musun
hissetmediğin bir ten de ki
bir düşü/şü üzerime çekip
odalarca,
aynalar çarpıyor yüzüme
yokluğunda,
noktası eksik bir harf
dudak izini vuruyor
kaburga kemiklerime.
bütün gidişler
afyonlu sabahlara uyanıyor
dağılsa saçlarında rüzgar
beklediğin yerde kış ki
ayaza çarpıyor bedenim
yokluğunda…
(...)