1
Yorum
15
Beğeni
5,0
Puan
147
Okunma
Bazen hayat, bir pazar yeri gibiydi;
En taze, en güzel olanları hep başkaları erkenden gelip alırdı.
Geriye ne kaldıysa, zamanla solar, çürür;
Bana ise yalnızca elde kalanları seçmek kalırdı.
Ne zaman bir şeye uzansam,
Ya içi çürük çıkardı,
Ya da çoktan bir başkasının vazgeçtiği bir ıskarta olurdu.
İnsanlar güneşe yürürken,
Ben hep gölgede kalırdım.
Üstelik o gölgeyi bile başkalarıyla paylaşmak zorunda kalırdım.
Pazarın en arka köşesinde,
Renkleri solmuş, karnı yırtık, içinden pamukları çıkmış bir oyuncak peluş ayı gibi
Sevdam da ayrılmıştı ıskartaya.
Etiketsiz, değersiz, beş kuruş etmeyen...
Sevda desen,
Hep “geç kalanlar” durağında çıktı karşıma.
Taksi beklerken hep ayakta gittiğim otobüsle yetindim.
Gelip oturdular izinsizce yüreğime.
Getirdikleri valizlerin içi başkalarının isimleriyle doluydu.
Bu yüzden ne zaman birini sevsem,
Yanında geçmişin izleri,
Benden çok önce yaşanmışlıkları olurdu.
Pazar yerinde, akşama kalmış ıskartalar gibi.
Bir yol seçtiğimdeyse,
Çoğu zaman asfalt daha döşenmemiş olurdu.
Tozlu patikalarda, dik yokuşlarda yürürken
Ayaklarım çamura, toprağa bulanırdı.
Ve ardımda bıraktığım izler kimsenin umurunda olmazdı.
---
Ve sustum.
Çünkü konuşmak,
Bu dünyada hep bağıranlara yakıştırıldı.
Oysa içimde bir ömürlük cümle birikmişti.
Dillendirsem bile
Yine de eksik kalırdı.
Yine de yürüdüm.
Kırık dökük yanlarımı toplaya toplaya geldim bugüne.
Belki de nasibime düşen hep buydu.
Ama öğrendim ki,
Acıdan da bir şey yazılır.
İnsan, kendini toparlayacak kadar kırıldığında
Şair bile olabilir. Ya da şiir bile yazabilirdi.
Ama işte...
Bazen insanın içinde gece olur.
Işığı başkasına ait, yeterince aydınlatmayan lambayla yetinmek zorunda kalırsın.
Ne onu kullanabilirsin ne de bir şey derler diye kapatabilirsin.
Ve işte o zaman anlarsın:
Hayat herkese adil davranmaz.
Bazıları bu duruma sadece dayanır.
5.0
100% (8)