0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
161
Okunma
Bu dört duvar...
Bir değil, bin yara gibi susuyor üstüme.
İçeride demir, dışarıda hasret...
Ama en çetin olanı: sensizlik!
Güneş doğmuyor buraya,
Ama beni üşüten yokluğu değil ışık,
Senin gözlerinin sıcaklığını kaybetmiş olmak.
Koğuşun soğuk taşlarına adını yazıyorum,
Siliniyor her sabah,
Ama ben vazgeçmiyorum;
Çünkü seni unutmak,
Özgürlükten daha zor geliyor artık.
Gardiyanlar geçiyor önümden,
Bir parça sigara, biraz ekmek,
Ama senin sesin yok içlerinde,
Bir selam bile yetmez miydi?
Bir rüya,
Bir hayal kırıntısı...
Yastığım, terli bir mendil gibi
Geceleri sensiz ağlıyor.
Uyku yok.
Sahi, sen hiç karanlıkta sevilmeyi denedin mi?
Ellerim duvarda yankılanan şiir,
İçinde sadece sen varsın,
Ve ben hep yarım kalıyorum.
Burası dört duvar değil,
Sana çıkmayan yolların birleşimi.
Her hücre, seninle dolu ama
Hiçbirinde sen yoksun.
İçeriye yağmur düşmüyor belki
Ama ben her gece içimden
İçime yağıyorum.
Kitapların arasına sakladım adını,
Her sayfa, bir anı.
Her cümle, bir iç çekiş.
Kalemim kırık,
Ama seni yazmaya devam ediyor.
İsyan değil bu,
Çığlık değil,
Sadece susarak seni çağırmak.
Parmaklıklar arkasında sevmenin tek yolu bu:
Sessiz kalıp adını düşünmek...
Sana ulaşmak bir af gibi,
Ama sen yoktun mahkemede,
Ve ben seni özlediğim için müebbet yedim.
Bilir misin,
Dışarıdaki gökyüzü
Bana mavi değil artık.
Çünkü senin gözlerinde mavilik vardı,
Ve ben o gökyüzünü içeride bırakmış gibiyim.
Zaman durmuyor,
Ama ben sensiz her saniyede
İçimde bir yıl yaşlanıyorum.
Ve bil ki…
Gidersin,
Ama bazı yüreklerde kalırsın.
Ben seni,
Beni bıraktığın yerden hâlâ taşıyorum.
Parmaklıklar ardında değil,
Kalbimin en sessiz,
En sakin, En özgür Cennetindesin......