0
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
163
Okunma

Düş bahçemde ki eski yıkık küçük bir kulübede
Yıllanmış bir şarap tadında ılık sarhoşluğunla...
Umarsız hayalinle sevişiyorum her gece.
Titrek bir mum ışığının sessizliğinde
Tenime dokunuyor gözlerinin gölgesi,
Kirpiklerine sarılıyorum delirircesine...
Ve çıplak gölgelerimiz karışıyor gecenin lacivertine,
Çiğ damlaları gibi düşüyor tuzlu tenin dudaklarıma
Bir yıldız gibi kayıyor ellerim teninin sonsuz evreninde
Dudaklarının ateşi ise bir volkan olup patlıyor kasıklarımda.
Asırlardır açılmayı bekleyen kadim bir hazine gibi
Göğsümde mühürlü gül kurusu dudakların,
Nefesin bir samyeli gibi vuruyor dağınık saçlarıma.
Sana susamış gecelerin ortasında bir çöl ateşi gibi
Kavruk nefesimle adını fısıldıyorum kulaklarına...
Sonra uçsuz bucaksız masalsı bir ülke oluyorsun avuçlarımda;
Ay doğarken penceremden bir yakamoz gibi düşüyor saçların.
Ve ilkbaharda açan taze kır çiçekleri gibi o naif kokun
Büyüyor dudaklarım kök salıyor teninin topraklarında.
Soluğum ise bir meltem gibi vuruyor köprücük kemiklerine
Bedenim de, ruhumda hissediyorum seni ta iliklerimde.
Tan ağarırken sevişmelerimizin izleri hala puslu camlarda
Ve zaman çalıyor hayalini zihnimden bir hırsız gibi
Bir not bile bırakmadan çekip gidiyorsun sefil hayatımdan
o an yalnızlık dağlıyor damarlarımdan hasret akan yaralarımı
Hayal kırıklıkları yırtıyor bir hışımla penceremin perdelerini
Şehvet ise bir buhran girdabına dönüşüyor ıssız odamda
Ben ise geride seviştiğim umarsız hayalinin günahlarıyla ağlıyorum.
AYAZ TAŞÇI
5.0
100% (1)