0
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
219
Okunma
Uzun zamandır göremiyorum seni, nerdesin kız, boynu kopasıca?
Küsmüşüm senden.
Neden?
İşin düşmeden beni aramıyorsun da o yüzden!
Vay, seni duzlayanın, kuzlayanın, nenni diye beşiğin sallayanın,
Çaputlara bağlayanın ve meme verenin erzini ağlayam!
Ne işim düşmüş de ne için aramışım seni?
Kızım, sahan söyleyeyim, gelinim sen anla, deyince rahatladım.
Desene, boşuna günahını almış garip Musto…
Bırak onu, adını da anma benim yanımda.
Bir daha anarsan, gelmem bundan sonra yanına, dedi.
Bunu duyunca güldüm.
Gülme!
“El itini överken, siz aslan da kusur arıyorsunuz.”
Bende mi?
Es geçmişti bu soruyu.
Yapma dedimse de kaç defa dinlemedi beni.
Eeeee, sonra ne oldu?
Ölünün körü oldu, ne var ki ne ola?
Ne oldu sana kız, neden bu kadar sinirlisin?
Yoksa eskisi gibi bakmıyor mu sana kürem?
“Sevdikleri kendinden önce ölenlerin ölümü kolaylaşır,” derdi rahmetli babam.
Küren bedenen yaşasa da ruhen ölmüştür benim için.
“Seni Munzur’a söyler,
Düzgün Baba’ya havale eder,
Goşkar Baba’nın kılıcına gelesin diye de beddua ederim.”
Yapma!
“Gönül yıkana haram olmalıydı uyku, gönlü yıkılana değil,” dememiş miydi şair?
Evet, demişti.
O zaman sesini kesip kafamı bozmadan kaybol buradan.
Haaaa, bu arada giderken kapıyı çek, yolumu da masanın üzerine atmadan gitme! dedi.
Çok güzel küfürler ederdi.
Bugün ettiremedim ona…
Saygı ve sevgilerimle.