1
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
65
Okunma
Bir zamanlar adı bilinmeyen, ama hikâyeleri dilden dile yayılan bir kasaba vardı
Burada her evin kapısının ardında bir sır saklanır, sokaklar geceleri geçmişle fısıldaşırdı
Kimse yüksek sesle konuşmazdı
Çünkü kelimeler, bazen yaşanmışlıkları yeniden uyandırırdı.
O gün gökyüzü griye dönmüş, rüzgâr hafifçe mezarlığın çitlerini yalayıp durmuştu
Kasaba halkı yavaş adımlarla camiden mezarlığa ilerliyordu.
Dualar usulca mırıldanılıyor gözyaşları sessizce süzülüyordu.
Ama herkesin unuttuğu bir detay vardı:
Tabutun içindeki adam gülümsüyordu.
Başta fark eden olmadı
Kalabalık alışılmış bir veda gibi yaklaştı tabuta.
Ta ki kapağı açıldığında o yüz ortaya çıkana dek.
Donuk ama belirgin bir gülümseme…
Sanki biri, ölüme giderken bile bu adamın suratından acıyı silememişti
Ama bu gülüş huzur değil, hesaplaşma taşıyordu
Mezarı kazan genç adam küreğini yavaşça bıraktı
Titredi
O gülümsemede bir terslik vardı.
Öyle bir ifade ki
Sanki yıllardır bastırılmış bir geçmiş, son kez yeryüzüne çıkmıştı
Kadınların arasında fısıltılar dolaşmaya başladı
Bu adam karısını yıllarca dövdü, dedi biri.
Hamile kızını evden kovdumdedi bir diğeri
Çocuğunu yatalak bıraktı, susturdu, yok etti
İmam dua etmeye başladığında, kalabalığın içinden bir çocuk annesine döndü
Anne, bu adam neden gülümsüyor
Kadının gözleri doldu
Bir an sustu.
Sonra eğildi, oğlunun alnına dudaklarını koyarak fısıldadı
Çünkü bazen kötülük… giderken bile utanmaz
Toprak atıldı.
Tabut yavaşça kayboldu.
Ama o gülümseme
Orada kalan herkesin içinde kaldı.
O gün, kasabada kimse bu cenazeden bahsetmedi.
Ama herkes aynaya bir kez daha bakmadan evden çıkmadı
Çünkü bazı gülüşler, yaşarken değil
Toprakla hesaplaşırken görülür.
İsmail Gökkuş
5.0
100% (1)