6
Yorum
18
Beğeni
0,0
Puan
172
Okunma
.......
Umut,
bazen bir çocuğun sabah uyanıp
annesine,
"Bugün güzel şeyler olacak değil mi?" diye sorması gibi saf,
gözlerinde dünyayı görebilen
bir yaşlının gözlük camını silip
pencereden uzaklara bakması gibi derin.
Bir annenin evladına sarılıp
"Her şey geçecek yavrum" demesi gibi yumuşak,
ellerindeki huzur,
gözlerindeki güven kadar dingin…
Umut,
bazen bir duanın tam ortasında,
"Allah’ım, Sen bilirsin" deyip susmak olurdu.
Bir damla gözyaşı,
gönlünde dile gelen bir dua gibi,
yükselip gökyüzüne karışır,
ve suskunlukta kaybolan bir çığlık olurdu.
Bazen de,
yıkılmış bir kalbin,
bir cümleye tutunarak yeniden ayağa kalkması…
Zihnin karanlık,
gönlün yaralı,
ama bir kelime, bir umut ışığı gibi
gönlünü sarar,
ve düşlerin topraklarında yeşermeye başlarsın yeniden.
Eğer umut bir şekle girseydi,
belki de kırık bir serçenin
yeniden uçması olurdu,
kanatlarının altında hala kırıklar,
ama yine de gökyüzüyle buluşan,
cesur ve hür.
Veya kuru bir toprağın,
ilk yağmurla yeşermeye başlaması…
Bir fırtına,
bir kuraklık,
ama sonunda gelmesi beklenen bereketli bir yağmur
toprağın derinliklerinden fışkıran yeni umut olurdu.
Ama en çok da şu olurdu umut:
Her şeye rağmen,
hâlâ "İnanıyorum" diyebilen bir yürek,
kırılmış, çatlamış olsa da,
göğsünde taşıdığı o güçlü sevdayla,
her şeye inat,
gözlerinde hala parlayan o ateşiyle…
Yüreğim gibi işte…
Kırılınca dua eden,
susunca sabreden,
ama vazgeçmeyen…
Umut,
tam da içimdeki o kıymetli şey işte,
hem kırık, hem güçlü,
hem de her zaman yeniden doğmaya hazır.
Peri Feride ÖZBİLGE
13.04.2025