2
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
42
Okunma
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE MEHMET AKİF ERSOY
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde-gösterdiği vahşetle ’bu: bir Avrupalı Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yähud kafesi! Eski Dünya, yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer Yedi iklimi cihânın duruyor karşında, Ostralya’yla beraber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengårenk: Såde bir hådise var ortada: Vahşetler denk Kimi Hindů, kimi yamyam, kimi bilmem ne belå.... Hani, tâuna da züldür bu rezil istila! Ah o yirminci asır yok mu, o mahlük-i asil, Ne kadar gözdesi mevcüd ise hakkıyle, sefil, Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı hayâsızcasına. Maske yırtılmasa hälä bize åfetti o yüz Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbäb, Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü haráb
Oteden säikalar parçalıyor äfäkı, Beriden zelzeleler kaldırıyor a’måkı, Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer, O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara vådilere, sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, Yıldırım yaylımı tüfanlar, alevden seller. Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, Sürü halinde gezerken sayısız teyyare Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından, Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu, hâşă, edecek kahrına râm? Çünkü te’sis-i İlahi o metin istihkäm
5.0
100% (4)