21.10. 2001
Cide
Vadideki zambağa
Cidelim sen gideli aç,
susuzum desem yeridir…
Bir şeyler getirmişim ama
hazırlamaya elim kolum tutmuyor…
Hafta sonu geleceğini umut ediyorum;
’Ya gelmezsen!’ düşüncesiyle
titremekten kendimi alamıyorum…
Nevaleler bekleye dursun; açıp
Tv. yi kanaldan kanala o
yalanıyor,
Vadideki Zambak’ı okurken uyuya kalmışım…
Uyandığımda Pazar günü saat üçüydü…
Evet, yarısı cumartesi, yarısı pazar olan
yazan çizen
uykusuz geçen
gecesi…
seni, hep seni düşün düğüm için
uyuyamadığımı düşünüp üzülme..
Yazar çizerlik böyleymiş meğer..
Duygu meleklerin, perilerin
ne
zaman gelecekleri belli olmuyor,
haber vermeden, kapıyı çalmadan
çullanıyorlar başına yazarın çizerin..
Dünyaları tersine döner,
suları yokuşa yukarı akar…
Kimsenin görmediğini görür,
kimsenin his etmediğini his eder,
düşünemediğini düşünür…
İşte böyle garip kimselerdir,
biz yazarlar, çizerler…
Hele şiir denen:
gizemli
dünyaya ilgi duyan,
iğne ile kuyu kazıyan, harflerle,
kelime ve dizelerle bir sanat eseri
yaratmaya üretmeye çalışan;
şair denen kalem zedelerin işi,
gergef işleyenlerin işinden daha zordur,,
Çünkü bir sanat eseri denmesi için
hem ahenk, yani hoş seda olacak,
hem yürek tellerinde titreştirecek
dahası yeni bir mesajı olacak okura..
hepsinden önemlisi
sevgi olacak,
sevgi…
Sahil zambağı defne kokulum
Büyük
aşk ve
sevgi ozanı
Mevlana Hz. dediği gibi;
’Gel ! bin kez tövbeli olsan da gel
kapımız umutsuzluk kapısı değil!’ (mealen)
Ayanın olsun kulağın çınlasın
gözlerin siyende bil ki bekliyorum
Gel!
bir kuş yatımı, bir nabız atımı gel
yatsıya kalmadan gün batımı gel
.......................
Derken!..
Önce horuz sesleri; sonra ezan, bülbüller
selamladı beni ve
güneş aydınlattı odamı…
Görmesen de bil ki yalnız değilim
Kadim arkadaşım yalnızlığımlayız
o şair oluyor ben katip
o söylüyor ben yazıyorum
bülbüle inat sabah seherine değin
Eğin
sevgiye zulm edenler boyun eğin
Mutluyum!.. Mutluluğunu diliyorum
Hoşça kal
aşkım,
hasretim!..
Eylül 2001 / Cide