6
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1167
Okunma
(I)
Başını yükseklere dayamış nemrut gibi,
Toprağınla taşınla yangınların külüsün
Ayrılıp mekânından dağdaki haydut gibi
Geçit vermez yolların basamaklı dölüsün!
Alçaklığına inat, yokuşta safirlerin;
Çağlarca zaman çalmış, sabırlar sofrasından!
Senin yorgunluğunu içmiş misafirlerin
Yine sana tükürmüş çıkarmış safrasından!
Ölümüne eğimli, mars kadar yaşınız var!
Asırlardır susmayan nameler çalarsınız.
Yüceden yüceye dik, eğilmez başınız var!
Ömürleri törpüler, ayaklar yalarsınız!
Ey yolcu! Sür atını vur yokuşa, yokuşa;
Elbet düze çıkarsın; bahara, yaza, kışa
Sen, ne yokuşlar gördün, asla gelmedin tuşa,
Dön bir fatiha oku, geride kalan taşa!
(II)
Bazen, Kıvrım kıvrımdır başı mağrur yokuşlar;
Ağır, ağır yol alır; insanlar, kurtlar, kuşlar…
Bir nazlı dilberdir ki, iliklerime işler
Bana geçit vermeyen o yamaçlarda kışlar.
Kızılcık saçlarına bir an aklım düşerde;
Senden bir parça gibi beni çeker sürükler
Bir türlü ulaşamam ayaklarım pişerde;
O soğuk nefesiyle ateşimi körükler!
Bakmadan ardımıza gece gündüz dayanıp,
Şu akılsız başıma şu ayaklarım tanık!
Geçtiğim her yer sana çıkmaz diye aldanıp
Ben mahkûmun olmuşum, sen ise; bağrı yanık!
17.10.2008 04:14:31
5.0
100% (1)