GÖNÜL DAĞI
Gönül dağı, uzaklarda bir yerlerde başlar,
Gözlerin göremediği, fakat kalbin hissettiği o yamaçlarda, Her adımda biraz daha yaklaşır insan kendine, Çünkü bu dağ, her ruhun içinde bir parça taşır, Bir sevdanın, bir hüznün, bir özlemin iziyle dolu, Yaralı gönüllerin sığındığı o eski, bilge dağdır. Rüzgârı eserken hüzün getirir, Ama bir yandan da geçmişi okşar, Yumuşak bir el gibi dolaşır saçlarımızda, Bir hatırayı canlandırır, Ve her taşın altında saklı bir öykü vardır, Belki bir aşk, belki bir veda, belki de hiç dillendirilmeyen bir dua. Gece olunca, yıldızlar parlar gönül dağının zirvesinde, Gökyüzüyle birleşen bu sonsuz mavilikte, Her yıldız, bir umut taşır ışığında, Ve insan, yıldızların arasında kaybolur, Kendi yalnızlığında, kendi sessizliğinde, Ama bir o kadar da huzurlu bir bilgelikle dolu, Çünkü gönül dağı, her fısıltıyı duyar, her sırrı saklar. Sabahın ilk ışıklarıyla uyanır gönül dağı, Güneş doğar, bir kez daha ısıtır soğuk zirveleri, Ve insan, yüreğindeki yüklerle yeniden başlar yolculuğa, Her adımda biraz daha hafifler, Ama yine de bir parça bırakır geride, Çünkü her insan, gönül dağında bir iz bırakır, Ve o iz, sonsuza dek orada kalır. Gönül dağı, sadece bir dağ değildir, Bir ayna gibi, insanın ruhunu yansıtır, Her çıkış, bir iç yolculuk, her iniş bir dönüş, Ve her zirve, aslında kalbin en derinlerinde bir sırdır. Orada, kimseye söylenmeyen sözler, Kimsenin bilmediği acılar saklıdır, Ama aynı zamanda, o acılardan doğan umutlar da vardır. Gönül dağı, insanın kendini bulduğu, Kendiyle yüzleştiği, ama en çok da kendiyle barıştığı yerdir. O yükseklerde, sessizlik içinde, İnsan anlar ki, gönül dağı aslında içimizdedir, Her zaman, her yerde, hep bizimledir, Ve ne zaman yüreğimizde bir fırtına kopsa, Gönül dağı bize yol gösterir, Bizi yeniden kendimize, özümüze döndürür. *HÜZÜN GEMİSİNİN KAPTANI: AHMET NEJAT |