GURBET VE SILA
Gurbetin taşına yasla başını
Sıla yastığına kıymet biçersin Yersen muhannetin acı aşını Tarhanayı Kevser diye içersin. Çaldığın kapılar sanki kapalı Cefa cellat olmuş eli sopalı Çehreler haşin körü topalı Orada hallerden hale geçersin. Selce akar her şey haddi bilinmez Sen ona kapılma belki gelinmez Musibet değmeden hisse alınmaz Bütün sermayeyi boşa saçarsın Yad ellerde düşme nefsin peşine Hülyaların acı katar aşına Yoksunluktan feryat etmek boşuna Varlığın hükmünden nere kaçarsın Azık kaygısına koşup gittin de Yordamsız yolları aşıp gittin de Bir hırs ateşiyle pişip gittin de Yanıp yanıp yine geri göçersin. Ferhat’ım fersizmiş gurbetin nuru Şifası bulanık zehiri duru Sazağı pınarı membaı kuru Gül olsan çöllerde nasıl açarsın Kuş olsan sılaya nasıl uçarsın. 10.10.08 Cuma m.ferhat |
Hoş diyorsun, hoş...
Ruhuna afiyet...
Muhabbetle...