Çocukluğum
Hayal meyal hatırladığım, paramparça, bölük buçuk hatıralar:
Toprak damlı evler, taşlı yollar, dar sokaklar, Soğuk akan köy çeşmesi. Beni geçmişe bağlayan Yaşadığım maceralar.En hızlı ben koşardım okul zili çalınca. Çantamı savurarak Nefes nefese eve varıyorum. Dışarı ne zaman çıktığımı hala hatırlamıyorum. Düşünürken kendimi sokakta buluyorum.Açlıktan, susuzluktan habersiz geçirdiğim günlerden Hafızamda kalan sürekli koşuyorum. Üç beş kişi beraber oyunlar oynuyorum.Bir de aklımda kalan: Akşam yanan gaz lambası, ocak başındaki isli tencere, tavanda bir delik. Yıldızlara açılan küçük pencere...Sofra tahtasında yaptığım ödevler, Çizgili defterin kırmızı çizgisi, Kenarlara yaptığım kedi merdivenleri, Yarı uyanık, yarı uykulu kaldığım geceleri özlediğim; Bulutlardan yumuşak yatağıma daldığım.Her sabah başka güzeldi, her gün ayrı eğlence, Toz ve toprak içinde geçerdi gündüz gece.Harman yerine varıp geliyoruz huzur içinde. Kah at sürüyoruz ip bağlayıp beline, Kah bir ağacın dalına çıkıp şarkılar söylüyoruz. Herkes eşit, herkes mutluydu; Sadece yaşlarımız ayırıyordu bizi.Hatırladığım bir şey de bahçelere dalardık, Sahibinden korkarak... Üçer beşer koynumuza koyardık, Acıkınca belki de meyvelerle doyardık.Ekin zamanı gelirdi aniden tam yazın ortasında. Nasıl başladığını bilmiyorum. Güneşle uyanıp tarlada oluyorum, Hep tatlı uykuları yarıda bölüyorum.Yarım kalmış oyunlar Bekliyorken akşamı, Sıcakta yandıkça yanıyorum. Ateş gibi toprakta yağsız kavruluyorum.Azıklar giderdi tarlaya, Küçük küçük bakraçlar, Kiminde yoğurt, kiminde pilav var. Tarlanın başında ağaç varsa ne ala; Toplanırız dibinde. Taze lavaşlar, gilikler, küp peyniri; Yoksa günün altında başımızda alev var. O yemekler o kadar tatlıydı ki hala damağımda, Sanki şimdi kalktım sofradan. Hatırası bile tok tutuyor insanı.Harman yeri, Sap yığınları, Tırmıklar, yabalar, dirgenler, Soğuk sular, ayran tasları, Yorgun bedenler Çalışarak geceyi gündüz gibi edenler. Gelinde görün kollardaki kasları...Derelere set kurup yüzerdik sıcaklarda, Soyunuruz utanmadan girip çamurlu suya. En büyüğümüz belki 9 yaşında. Toprak kokardık baştan aşağı eve gelene kadar. Yollarda oynadığımız taş oyunları, sek sek, topuz topuz, üç ayak... Hepsi hatırımda, birkaç eksikle... Hep araları hatırlıyorum, hep özlemini duyduğum anıları. Bakkalın önünde keçiboynuzu yediğim, çekirdekleriyle oyunlar oynadığım. Hele misketler, deste deste artist kartları, gazoz kapakları şıkır şıkır... Nedense hep onlar var aklımda. Bir de yeni aldığım naylon ayakkabı.Çerçiler gelirdi köye bir at arabasıyla, peşinden koşan çocuklar Zurbasıyla. Dedim ya, hep araları hatırlıyorum; hikaye nerede başladı hala bilmiyorum. Celaleddin ÇINAR |