SANA GELDİM MEHMET’İMGeceydi. Ne Ay ışığı vardı, Ne de yıldızlar… Dokunsalar ağlayacaktım, Ağlayacaktım hüngür hüngür, Koca bir yumruk, Gelip oturmuştu boğazıma, Sıkışmıştı yüreğim, Sıkışmıştı büyük bir cenderede, Titriyordum zangır zangır, Yalnızdım Mehmet’im, Yalnızdım kuru kalabalıklar içinde… Yine seni düşünüyordum, İsyan ediyordum Mehmet’im, İsyan ediyordum sensiz tek güne… Ayaklarım alıp getirmişti mezarına, Uzandım ben de senin yanına, Sarıldım toprağına, Kokladım Mehmet’im, Suladım gözyaşlarımla… Yağmur çiseliyordu, Çiseliyordu Kâhta’nın üstüne, Bulutlar ağlıyordu, Ağlıyordu bulutlar benimle birlikte… Sessizdi doğup büyüdüğümüz sokaklar, Kâhta’yı seyrettim yaşlı gözlerle, Tek-tük yanıyordu sokak lambaları. Kesilmiyordu Mehmet’im köpek ulumaları… Sökülmüştü bağlar bahçeler, Mezarlığa dayanmıştı beton yığınları, Kâhta’yı düşündüm yüreğim yaralı, Bir yanı hâlâ Orta çağ karanlığında, Bir taraftan teknik zorluyordu değişime… Kiminde destelerle Euro, dolar, Kiminin cebinde yoktu bir tek metelik, Çoluk çocuk mevsimlik işçiydi yaban ellerde… İşsizler ordusu doldurmuş kahveleri. Biliyorum yiğidim inanmayacaksın, Ben de inanmamıştım önceleri… O can o dost o saf, Bir gelin kadar güzel, Bir çocuk kadar temiz şirin Kâhta’mızda, Değişimler olmuş tuhaf tuhaf… Teknoloji hızla giderken ileri, İlişkiler bin adım gitmiş geri… Kalpte para ilah dillerde Allah, Riyakârlık arsızlık hırsızlık hele de tefecilik, Ne utanma kalmış ne de günah… Seni düşündüm yiğidim seni, Yüreğinde Kâhta sevdası, Beyninde insanlık kavgası, Göze aldın bu uğurda ölmeyi, Gecenin karanlığına haykırdım özlemini, Seni düşündüm Mehmet’im, Düşündüm sevdanı umudunu kavganı, Özgür ol Kâhta’m özgür yaşa insanlık, Mutlu ol Kâhta’m, Mutlu yaşa insanlık, İnsanlığını güzelliğini yitirme Kâhta’m, Kendi kendini bitirme Kâhta’m… |