PERİŞANLIĞI ETEKLERİMDEN SÜRÜDÜMbir güne düşen güneşi, gülüşlü düşlü bir günaydınla, uyandırmak vardı, vardı da, eteklerim yerleri süpürüyordu, açlıktan nefesim inliyordu, yorgun ruhumu bedenimden önce, tekrar yatağa bıraktım, annemin sesi yeri göğü dövüyordu, kalktım kalkmamak olmazdı, yine bir çay ocağa koydum, öyle bir inleyişle koydum ki, demlik utandı bir tamlayanı olmaktan, mesele buydu belki de, her cümlede anlam, anlama mana katan tamlanan ve tamlayandı, ben yalnızdım harflerden bile utandım, ne bir harfe basıyorum, ne bir harfe yol veriyorum, garip bir muamma, yalnızlıktan öte bir sorun yoktu, tencere kaynıyordu, kimse ama kimse açlıktan ölmüyordu, benim ki bir ruh açlığı, tencere tava kaynıyor, kahvaltı masaya konuyor, ama söyle ruhum doyar mı, bir çocuk gülümsemesi, bir anne koşuşturması işte ben ve gözlerim perişanlığı eteklerimden sürüdüm mutfağa girerken… Sibel Karagöz #sibelkaragözşiirleri #sibel_karagoz |