Başkaldırmak -VI-
Mutluluk rüzgârlarının yüzümü okşadığı bir uyanış sabahında güneş gülümseyerek bakıyordu bizlere.
Biz ise mahmurlu gözlerimizi ovuşturarak güneşe yüreklerimizi sunuyorduk. Oysa güneş hiç hayal edemeyeceğim kadar bizden uzaktaydı. Ağır gece uykusuna inat güneşi yakalamak için bozkırlarımıza var gücümle koştum. Yaylalarımız yangın sonrası kül, Evlerimiz harap, Köylerimiz talan Ve dağlara söylediğimiz ninniler Ve uyku masalları dinlemek kalıyordu bizlere. Koşuyordum güneşi yakalamak için. Ben koştukça güneş uzaklaşıyordu benden. Kışın sıcak terler ağlatıyordu beni. Oysa yıllarca annemin yanık türküleriyle yüreğim yanmış, Ağıtlarıyla kahr olmuş, yıkılmıştım ben. Hem öyle aşkı ucuz piyasalarda karaborsa tipi almadım. Annemin gözyaşlarıyla aşkı tanıdım. Talan mevsimleri bizi adam etti. Korkumuz ne kıştan ne de kahpe kurşundandı. Bizleri yaşamaktan korkuttular. Ve yaşarken en umulmadık yarayla, En umulmadık kalleşlikten korktuk. Güneş hep doğudan doğar. Yıllarca güneşi peşimizden koşturduk Ve bir hiç uğruna nice yürekler ağlattık. Gözyaşlarımız su misali suladığı şu kara toprağı. Bu toprakların bereketi işte o gözyaşlarıdır. Henüz gençliğimizin baharındaydık. Korkak yüreklere delikanlılığı öğretmek Sevebilmek, inanmak tohumlarını ekmek için didindik yıllarca bu topraklarda. İhanet edilmez bu yar gibi sevdiğimiz topraklara. Güneşe doğru koşuyordum. Nefesim kesile kesile. Hayatım gişelik filmleri kıskandırırdı. Şerit şerit geçerdi gözlerimin önünden. Sonra bir su oluyordum Ve uyanıyordum hayaller aleminden. Ve anladık ki Hayatın gerçekleriymiş insanı gülerken ağlatan. Oysa doğarken yeterince ağladığımızı sanmıştık. Yanıldık. Tozpembe rüyalarla avunur, Delikanlılık aşklarımızın kirli defterlerin orta sayfasına yazardık, karalardık. Bir gün adam olmayı, Bir gün hayal ettiğimiz sevdayı bulmak isterdik. Bu umutlarımız umut denizinde hep yüzmek zorunda bırakıldı. Ve ilk şiir defterimiz İlk hatıra defterimiz Talan yangınlarıyla köz oldu. Bu umut sabahlara dek sürer Güneşi beklerdi. Güneş her doğduğunda yüreğim ardı sıra giderdi. Şu yedi iklim dört mevsim yurdumda tanımadığım köy kalmadı. Ne güneşim sevdi kentleri ne de ben. Tıpkı yıldızların süslü şehirleri sevmediği gibi. Köylerimiz saf temiz Ve bol yıldızlı… Bin umut, bin rahmet beklentisi… Oysa şehir… Kendisini başkalarına beğendirmek için makyaj yapan bir fahişe gibi, Dışı süslü İçi yangın ve leş kokusu... Yıldızlar kent gecelerini benim sevmediğim kadar sevmezler. Bizim paranın adam satın alamadığı yürekli kızlarımız ve oğullarımız var. İhanetin bulaşmadığı bir sevdamız var, Güneş kadar parlak. Elimi uzatsam tutacak gibiyim, Oysa ne uzakmış Ayağım kayarken anlayabildim. Güneş batışa doğru sürükleniyordu. Ben kan ter içinde. Durmadan koşuyor, yakalamak istiyordum. Güneş batışa doğru gittikçe Feryatlar ülkem insanını korkutuyordu. Çünkü batan her güneşle beraber umutlarımız bir sonraki sabaha ertelenirdi. Birçok kapkaranlık gecede güneşi yakalamak için uyandım derin uykulardan. Ama her seferinde rüya olduğunu sabah uyanışıyla anladım. Her doğan gün Betona bir gül dikme sevdasıyla başlardı. Bu bekleyişimiz öyle uzun sürdü ki İhtiyarlık sabahıyla uyandık. Uyandığımızda gençliğimiz uçup gitmişti elimizden. Geriye kirletilmemiş yüreklerimiz kalmıştı bize. Ve biz bu yürekle gerçek güneşi tutabildik. Çeliğin suya boyun eğdiği gün Betonlar toprağa döndü ellerimizde. Ve nihayet yaşama onurunu tutabildik. Bir zafer kazanmıştık Zalimin zulmüne karşı. İnancımızla açılmayan perdeler açıldı önümüze. Nihayet Yeniden doğar gibi Temiz Günahsız Bir yaşam duruyordu karşımızda. 26.03.2000 Saat 23:27 Pazar Siirt |