ATMAŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Mahkeme: En emniyetli aşı, hiç yapılmayan aşıdır – Prof. Dr. ALİŞAN YILDIRAN
فاطمة عيسى 30/12/2020 28.05.2018...! !!!!!!Prof.Dr. Alişan Yıldıran ile Aşı Gerçekleri / 1. Bölüm YOUTUBE yaz dinle Prof.Dr. ALİŞAN YILDIRAN TIP FAKÜLTESİ / DAHİLİ TIP BİLİMLERİ BÖLÜMÜ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları; Çocuk İmmünolojisi-Allerji, Flovsitometre* Muhterem okuyucular, bu uzun, çarpıcı grafik ve kupürler ile desteklenmiş renkli! yazıda okuduklarımı ve öğrendiklerimi herkesin anlayabileceği şekilde lisanımıza aktarmak istiyorum. Çünki, diğer ülkelerde, bilhassa ABD’nde bunlar yıllardır gündemde…Buna ilave olarak, ülkemizin durumunu ve gelecekde neler olabileceğini de takdirinize sunmaya çalışacağım. Sevgili bakanlığımıza da fikir verir inşallah. ‘İllüzyon’ Türk Dil Kurumu’na göre ‘gözbağı’ anlamında kullanılır. En azından yüzlerce doktor ve bilim adamı gibi (1) fakir de çocukluk çağı aşı uygulamasında (aşıda değil!) Rockefeller Tıbbı’nın (RT) küresel bir illüzyon husule getirdiğini ve yüz yıldan fazladır bunu sürdürdüğünü düşünmekdedir. Peki bunu nasıl başarmış ve neden yapmakdadır? İnsanlar bu zor konu hakkında neleri bilmelidir? Konuyu elimden geldiğince basitleşdirerek ifade edip, efkâr-ı umûmîyi netleştirmeye gayret edeceğim. Tıbbın Tarihe Tesîri Evvelâ, tıbbın tarihin akışına tesirini ve bu bakımdan ne kadar önemli bir araç olduğunu hatırlamak îcabeder; Hazreti Peygamberin müjdelediği İstanbul’u fetheden ve tarihi değişdiren Fatih Sultan Mehmed Han’ın, Gedik Ahmed Paşa Otranto’yu fethetdikden sonra muhtemelen Roma üzerine sefere çıkacağı esnada, hekimbaşısı Yakub paşa (Maestro Iacobbo) tarafından zehirlenerek öldürüldüğü zannedilmekdedir (2). Çünki peygamberimiz daha az bilinen bir hadisinde Roma’nın da fethedileceğini bildirmişdir (3). Böylece, insanların tıbba ve tabibe olan itimadı suiistimal edilerek, Avrupa’nın Müslüman olması en az altı yüz yıl gecikdirilmişdir. Muhterem Ahmed Şimşirgil hoca aksini düşünse de bana bu ihtimal gayet makul gelmekdedir. Ancak, kendisine padişahın hekimbaşılığı ve paşa ünvanı verilmiş bir mühtedî (Müslüman olmuş kimse) olduğu için başka bir kelime söylemek uygun düşmez çünki, dinimizde hüküm, zanlara-duygulara göre değil eldeki verilere göre verilir. Rockefeller Tıbbının dünya ekonomisindeki yeri Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 2016 yılında sağlık harcamaları 6.5 trilyon dolardır (4). Aynı yıl silahlanma için harcanan para ise sadece 1.69 trilyon dolar olmuşdur (5). RT’nin neden bu kadar filantropik (hayırsever-insancıl) (!) olduğunu anlatabiliyor muyum? Aşağıdaki resim ve ifade aslında bu yazının özeti gibidir. Şekil 1. İlaç sanayii tedavi etmez, müşteri üretir! Beş yaş altı çocuk ölümleri haritasına bakdığımızda, gelişmiş ülkelerde çocuk ölümlerinin çok az, Afrika, Hindistan, Latin Amerika ülkelerinde ise çok yüksek olduğu görülmekdedir (6). Bu ülkelerin ve diğer cephedeki gelişmiş ülkelerin kendi aralarındaki ortak noktanın gelir ve bu gelirin uygun şekilde harcanması, altyapı ve suya erişim olduğu yani çocuk ölümlerine yol açan en önemli etkenin ENFEKSİYONLAR DEĞİL içme suyu ve beslenme sorunu olduğu açıkdır. Aşağıdaki grafikde ise beş yaş altı ölüm sebepleri arasında aşı ile önlendiği iddia edilen hastalıklarda sadece boğmaca, tetanoz ve kızamık yer almakdadır (toplam %6) ve hemen idrak edileceği gibi asıl sebeplerin fersah fersah gerisindedir (7). İshalden ölüm ise, yine temiz içme suyunun olmamasına bağlı olduğuna ve ağızdan veya damardan sıvı ile tedavi edilebildiğine göre bu gruba dahil edilemez. Şekil 2. Aşıyla önlendiği iddia edilen hastalıklardan menenjit, kızamık, boğmaca ve tetanozun tamamının beş yaş altı ölüm oranlarında sadece %6’yı teşkil etdiği görülmekdedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre aşı pazarının büyüklüğü 2000 yılındaki 6 milyar dolardan, 2014 yılında 33 milyar dolara yükselmesi (8), yaklaşık altı kat artması ikstisadî olarak açıklanabilir mi? Yılan yağı satıcısı sahneye çıkıyor! Kariyerine ‘yılan yağı satıcılığı’ (yılan yağı=her derde deva iksir) ile başlayan büyük büyük baba Rockefeller’in (William Avery Rockefeller, 1880’ler) daha o zaman tıbbın gücünü ve zenginleşmenin yolu olduğunu keşfetdiğini, soyunun ise bu işi ne kadar gelişdirdiğini görebilirsiniz (9, 10, 11). William’ın faaliyetleri esnasında, bir tarafdan ilmî tecesssüs (merak) yerine zengin ve meşhur olmayı daha ön planda tutan ve bu uğurda gerekirse öz oğlunu bile denek olarak kullanarak ölümüne yol açan Dr. Jenner gibi gibi bilim adamları (burada kısa bir not; ‘adam’ kelimesi feministlerin zannetdiği gibi cinsiyet belirtmez, bilim insanları diyenleri güzel Türkçemize saldırdıkları için kınıyor ve tarihe havale ediyorum) aynı yıllarda hızla aşıların hayvanlar üzerinde denenmesi ile immünolojinin temel mefhumlarını belirlemeye başlamışlardı: 1905’de Von Pirquet daha önce hiç bilinmeyen durumlar olan ‘ALLERJİ’yi ve serum hastalığını, 1913’de ise Charles Richet yine hiç bilinmeyen bir durum olan ‘ANAFİLAKSİ’yi tarif ederek Nobel alıyorlardı. Yeri gelmiş iken allerji ve anafilaksi gelişen her hastanın aslında aşı kurbanı olduğunu hatırlatalım, daha önce bu durumların görülmüyor olması sorumlu dış etkenin aşılar olduğunun delilidir. Ülkemizde Rockefeller Tıbbı Daha önce de bahsetmiş olduğum gibi, RT’nın ülkemiz tıbbına müdahalesinin ise Hacettepe Tıp Fakültesi’nin kurulması için yapdığı yüklü bağış ile başladığını zannediyorum (12). Bu bağış ile önce Hacettepe Tıp Fakültesi’ni, sonra Hacettepe Üniversitesi’ni, daha sonra da Bilkent Üniversitesi’ni kuran Prof. Dr. İhsan Doğramacı ise, ne hikmet ise İsrail devletinin ilan edildiği yıl kurulan Dünya Sağlık Örgütü’nün ana dili gibi İbranice konuşan genç kurucu üyesi idi (13) ve 2014’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından intihal yapdığı sabit görülecekdi (14). Böylece ülkemizdeki tıbbı da yönlendirme imkanını temin eden RT’nin isim babalığını ise bu konudaki hacimli kitabın müellifi olan Richard Brown 1979’da yapmışdır (10). RT’nın bugün, 25 nobel ödülü kazanmış Rockefeller Üniversitesi ile bilhassa moleküler ve genetikde öncü konumda olması şaşırtıcı değildir (15). Germ teorisi, mikrobiom ve lateral gen transferi RT aşıların yaygın olarak kullanıma sokulabilmesi için; ‘Pastör’ün Germ teorisi’, toplumun bilhassa viral etkenlere karşı belli bir süre içinde gelişen ‘Sürü bağışıklığı’ ve İngilizlerin dünyayı yönetdiği ‘Böl ve Yönet’in benzeri olan ‘Korkut ve Yönet’ metodlarını maharetle uygulamışdır. Aşı tarihinde mühim bir yer işgal eden Pastör mikropların dâima dışardan gelerek hastalık yapdığını zannediyordu, arkadaşı Bechamp ise ortamdaki değişikliklerin mikrobların değişdirdiğine ve böylece hastalık yapdığına inanıyordu (16, 17). Günümüzde ise, bilhassa rizosfer (toprağı meydana getiren mikroorganizmalar-1 gramında 10 milyar adet bulunur) ve mikrobiomun (sıhhatli yaşamamızı temin eden, bilhassa barsaklarda yer alan faydalı mikroplar) keşfinden ve hijyen hipotezinin (enfeksiyonlar azaldıkça, nonenfeksiyöz immünolojik hastalıkların artması) kabulünden ve canlılar arasında lateral gen transferinin varlığının öğrenilmesinden sonra, yaygın aşı uygulamasının dayandığı bu teori, ciddî şekilde tenkid edilmekdedir (18, 19, 20). Çöp-DNA ve endojen retrovirüsler İnsan genom projesi 2001’de tamamlandığında, hepi topu 20000 civarında genin varlığı, meyve sineğinde bile 9000 civarında gen bulunması sebebi ile ‘eşref-i mahlukat’ yani en üstün yaratılmış olan insan için çok şaşırtıcı olmuşdu. Ayrıca, DNA’nın büyük kısmı non-coding (kodlamayan) ‘junk-çöp’ olarak adlandırılan kısımdan oluşuyordu. Aslında bu durum bile daha bir tane bile faydalı mutasyon gösterememiş (heterozigot avantajın faydalı mutasyon olmadığını hatırlatırım) EVRİM zırvası ile her şeyi açıklamaya çalışan batı münevverlerinin mantıksızlığını göstermekde idi. Yaratıcının ilminin elbette bunda bize vermek istediği mesajlar olmalı idi. Nitekim, ENCODE projesi ile çöp?!-DNA’nın fonksiyonel olduğu ve kompleks süreçleri idare etdiği anlaşıldı, üstelik bu bölgelerde lateral gen transferi ve endojen retrovirüslerin varlığı söz konusu idi (21, 22, 23). Bütün bunları mikrobiom ile birlikde düşündüğümüzde acaba ‘germ teorisi’ndeki mikroplar hakikaten mikrop mu idiler? Doğduğu gün maya kültürlerinde üretilmiş aşı ile karşılaşan bebekler için acaba bütün bunlar ne manaya geliyordu? Aşıların üretilmekde olduğu WI-38 gibi insan hücre serileri bunları ihtiva etmekde olmasın sakın? Ya bunlar ile karşılaşan aşı virüsleri HIV örneğinde olduğu gibi modifiye olup yeni ve daha kötü hastalıklara veya kansere yol açıyorsa? (24). Moleküler tıbdan azıcık haberi olan birisi için bunlar çok önemli suallerdir. Virüsler virüs müdür? Burada yine başka bir durum ortaya çıkıyor; Virüsler nedir, ne sebeple yaratılmışlardır? Canlı olmanın unsurlarını taşımayan bu varlıkların hastalık yapabilen şekillerine canlı virüs denilmesi doğru mudur? Acaba virüsler diğer canlılardan dışarı kaçan mobil genetik parçalar mıdır? Bilgisayar virüslerinin fonksiyonları neden bunlara bu kadar benzemekdedir? Daha 1918’de, İspanyol grip virüsünün laboratuarda üretilebildiği ve milyonlarca insanın ölümüne yol açdığı doğru mudur? (25, 26). Ya kızamık virüsünün varlığının isbatlanmadığını iddia eden alman viroloğun mahkeme ile haklı bulunmasını nasıl açıklanmalıdır? (27). Maksadımız yukarıda da belirtildiği gibi halkın anlayabileceği şekilde bilgilendirmek olduğu için bu konulara daha derinlemesine girmeye lüzum yokdur. Aşılar bulaşıcı hastalıklar ortadan kaldırmış! (mı?) Aşılar ile ilgili yazıların ilk cümlesi “aşılar tıbbın en önemli başarılarından biridir, aşılar sayesinde ölümcül hastalıklardan ölümler ortadan kaldırılmışdır” şeklindedir. Bu YANLIŞ bilginin kaynağı ABD’nin Hastalıkları Kontrol Merkezi (CDC)’nin istatistikleri çarpıtarak vermesidir (28). Hakikaten, yirminci asrın başında enfeksiyon hastalıkları ve bunlara bağlı ölümler belirgin şekilde azalmakdadır ama, bu durum aşıların yaygın kullanımından önce olmuşdur (29). İstatistikler başka ülkelerde de benzer sonuçları göstermekdedir. İnsanların kullanma suyunun, kanalizasyon sisteminin, ısınma imkanlarının olmadığı, en basit tıbbî malzemenin (mesela damar içi sıvı uygulamasının, antibiyotiklerin) olmadığı, açlık ve sefalet çekdiği, savaş ortamlarında ölümlerin basit enfeksiyonlarla olduğunu ve bunların aşılar sayesinde düzeldiğini iddia etmek açık bir PR (public relations- halkla ilişkiler) çalışması, Türkçesi ‘kandırmaca’dır. Yakın tarihimizde de bunların örnekleri çokdur. Hitler’in meşhur propaganda bakanı Goebbels’in taktiği ile “Bir yalanı ne kadar iyi uydurur ve ne kadar çok tekrarlarsanız, o kadar inandırıcı olursunuz”!.. Anti-vaccination league, Aşı muhalifleri… Okumadan, kulakdan dolma bilgiler ile allâme olan meslekdaşlarımız ve diğerleri, aşılara muhalefetin yakın zamanda bir takım gericiler tarafından başlatıldığını ve yurdumuza özgü olduğunu zannetmekdedirler. Halbuki, daha 1870’de mecburî aşılamanın çok büyük bir malpraktis (hatalı ve zararlı uygulama) olduğu ve ölümlere sebep olduğunu, çiçek aşısının tetanoza yol açdığını yazan kitaplar yayınlanmakda idi (30). RT’nın hakim olmasından önce yazılmış olan bazıları şunlar; • Dr. CGG Nittinger … Evils of vaccination (1856) • William Tebb …. Sanitation, not Vaccination the True Protection against Small-Pox (1881) • William White …. The Story of a Great Delusion (1885) • Alfred Russel Wallace … Vaccination Proved Useless & Dangerous (1889) • Dr. Tenison Deane ….. The Crime of Vaccination (1913) • Charles M. Higgins ….. Horrors of Vaccination exposed and Illustrated (1920) RT bütün bu muhalefete rağmen hem para hem de medya desteğine sahip olduğu için bu uygulamaları gitdikçe arttırdı ve 1976’da başkan Gerald Ford’un bizzat aşı olması ile başlatılan kitle aşılamaları ile çok sayıda sebebi bilinmeyen o zamana kadar rastlanmamış hastalıklar ortaya çıkmaya başladı ve hızla artdı (31). Aşı olduktan sonra hastalandığını farkeden insanların açdığı davaları kazanarak büyük mikdarlarda tazminatlar kazanmaları ise RT’nı farklı bir strateji uygulamaya yöneltdi. Başkan Ronald Reagan’a 1986’da National Childhood Vaccine Injury Act (NCVIA-Millî Çocukluk Aşısı Zararı Kanunu) çıkarttırılarak, aşıdan zarar gören insanların aşı firmalarına dava açmaları yasaklandı (32). Aslında bu kanun oldukça insancıldı! Geçen yıl İtalya’da büyük toplumsal muhalefete rağmen çocuklara bütün aşıların yapılması mecburî hale getirildi (33). Bu hamle İsveç’de ise akamete uğradı, aşıların ciddî yan etkileri olması sebebi ile mecbûrî olması yasaklandı (34). Ülkemizde de aynı hamle denendi ancak şimdilik önüne geçilebildi (35). Halbuki, 2011’de, ABD yüksek mahkemesi aşıların ‘kaçınılmaz şekilde emniyetsiz-güvenilmez’ olduğunu, aşı firmalarının aleyhine dava açılamayacağına, aşıların yol açabileceği riskleri tamamen ailenin üstlenmesi gerekdiğine, utanmadan karar verdi (36), behey nâbekar; hem mecbur tutacaksın, hem de riski üstlenmeyeceksin, buna adalet denebilir mi?! “En emniyetli aşı, hiç yapılmayan aşıdır” Mahkemenin yüzde yüz haklı olduğu konuyu ise, meşhur tıp kütüphanesi pubmed’in sahibi Amerikan milli sağlık enstitüsü başkanlığını uzu süre yapan Dr. James R. Shannon (37) şöyle ifade etmişdi “En emniyetli aşı, hiç yapılmayan aşıdır”! Geçen sene bir Avrupa mahkemesi ise “Aşıların bilimsel delil olmadan da suçlanabileceği” kararını alarak ABD’ye gol atmışdı (Ergün Diler’in kulakları çınlasın) (38). 1976’dan sonra neler oldu? Yukarda belirtildiği gibi kitle aşılamalarının yaygınlaşdırılması ve aşağıda anlatılacağı üzere millî aşı üretimlerinin iptal edilmesi ile daha önce bilinmeyen ve hiç görülmeyen hastalıklar ortaya çıkdı. Otizm bunların başında gelmekdedir, aşağıdaki grafikde durum açıkça görülmekdedir; Şekil 3. Kitle aşılamalarının başladığı 1976’dan itibaren otizmin geometrik olarak artması tesadüf müdür? Prematürite doğum, tip 1 diabet, multipl skleroz, dikkat eksikliği hiperaktivite sendromu gibi hastalıklar da geometrik olarak artmakdadır. Halbuki, aşılarla önlendiği iddia edilen pek çok bulaşıcı hastalık gerçek (natürel) herd immünite (sürü bağışıklığı) sayesinde çok uzun sayılmayacak sürelerde sönümlenmekdedir, bu durum ise gözlerden kaçırılmakdadır. Aşağıdaki grafikde çok ölümcül ve bulaşıcı olduğu biline Ebola hastalığının bir yıldan kısa bir sürede aşı olmaksızın kendiliğinden sönümlendiği rahatça görülebilmekdedir (39). Bu grafiklerin gerçek rakamlarla çizildiğini, bir takım sanal hesaplarla ‘yılda şu kadar ölüm engellendi’ gibi bilimsel (!) yanıltmaların olmadığının da altını çizelim. Şekil 4. Gerçek ‘herd immünite’ nasıl da aşısız ortaya çıkmış, hayret! Ülkemizin aşı hikayesi nasıl? Tek kelime ile acıklı! Şimdilerde gündemde olan, eskiden yerin dibine batırılan fakat büyük alman imparatoru Bismarck’ın bile takdir etdiği bir şahsiyet olan Sultan II. Abdülhamid’in (40) üstün öngörüsü ile avrupadan bile önce ülkemizde pek çok aşı üretilmeye başlamışdı (41). Bu fakire Allah’a şükürler olsun ki, bu ülkede devletimizin üretdiği sadece difteri, tetanoz ve verem aşıları yapılmışdı. Ülkemizde çocuklara yaygın aşılama, millî olmadıkları tescillenen 12 Eylül darbecilerinin Rockefeller’in emrine uyması ile 1985’de yapılmaya başlandı; Kupür 1 Kupür 2 Kupür 1. Kendi ürettiğiniz aşıları bırakıp, ithal aşılarla aşı kampanyası yapın! Aferin!.. Aşıların dışarıdan geldiğine, kampanyanın başını UNICEF ve RT’nın desteklediği Hacettepe’nin çekdiğine dikkat ediniz. Üç yıl sonra, Rockefeller’in bizzat darbecilere teşekkür ziyaretine geldiğini de görelim; Kupür 2. Bu ziyaretde devlet başkanına bu hizmetinden dolayı madalya takıldığını da duydum ancak, belgesine ulaşamadım. Hemen ardından nerede ise yüz yıldır millî aşılarımızı üreten ve bu konuda büyük tecrübe ve birikim sağlamış olan Hıfzıssıhha enstitüsünün aşı üretmesinin engellenmesini görelim; Kupür 3 Kupür 3. Yerli aşı ile birlikde yerli ve millî aşı teknolojisi de, birikimi de doğru çöpe!… O yıllardaki ‘aşı bilim kurulu’ herhalde bugünkiler kadar becerikli değilmiş! Aşılama oranları %8’lere kadar düşmüş; Kupür 4. Aşılama oranları %8’lere kadar düşmüş, acaba aşısızlıkdan ölen çocukların sayısı kaç? Yüksek oranda olsa idi herhalde duyardık değil mi? Gazetenin öngörüsü ise takdire şayan doğrusu. Hiç bir şekilde özelleştirilmemesi gereken askeri-stratejik bir ürün olan aşıların ithal edilmesini “FELAKET” olarak adlandırmış!.. Millî bir insan olduğu taa 2003’de, bugünleri görerek yazdığı ‘Uluslararası sermaye ve bağışıklama pazarı’ başlıklı ve her satırının Sağlık Bakanlığı tarafından tek tek ele alınması gereken yazısından (42) anlaşılan muhterem Prof. Dr. Gazanfer Aksakoğlu’nun giriş cümlesi ‘Bağışıklama da, aşı üretimi de devletin elinden ve kamu görevi olmaktan çıkarıldı, sermayeye teslim edilerek tatlı karlar için yatırım aracına dönüştürüldü. Artık bebeklerin ve erişkinlerin bağışıklanmaları üzerinde kişisel, kurumsal ve sınıfsal çatışmalar, uluslararası sermayenin kanlı çıkar oyunları yer alıyor’. O dönemin aşı bilim kurulunda yer alan Gazanfer hoca herhalde hepatit B aşısının yenidoğanlara uygulanmasını önleyemediği için görevini bırakmış olmalı. Yenidoğanın immün sisteminin bu aşıya uygun cevap gelişdiremeyeceğini hâlâ anlayamayanlara yapılması gereken (!) hpv aşısı bile az gelir. Mevzû-u bahis yazıdan iki paragrafı ne yalanlar söylendiğinin anlaşılabilmesi için yorumsuz aktarıyorum; ‘Uygulamanın temel yaklaşımı aşı ile sağlanan yararın abartılmasıydı. Tayvan’da HBV aşısı gereksinmesi olduğu ileri sürülürken yaş ve cins grupları arasında Hepatoselüler Karsinoma riski yüksek olanlar ön plana çıkarılıyor, CVI’nin elemanları tarafından abartılı ölüm riskleri öne sürülüyordu (Miller MA, Kane M, 2000; Miller A, McCann L, 2000). Hib aşısı için gereksinme yaratmak amacıyla Hindistan çocuklarının yılda 500 milyon doz aşıya gereksinmesi olduğu ileri sürülüyor, bu ülke çocuklarının doğal bağışıklığı oluştuğu yönündeki araştırmalar (Puliyel JM et al, 2002) ve Türkiye’den bu savı destekleyen bulgular (Tastan Y et al, 2000) yok sayılıyordu. Üstelik Hindistan’da Hib’in yaygın bir tehlike oluşturmadığı dört büyük araştırma hastanesinde ileriye yönelik sürdürülen bir araştırmada 3,441 menenjit, pnömoni ve sepsis olgusundan yalnızca 58’inde Hib üretilebilmesinden anlaşılıyordu (Beri RS, Ojha RK, 2002). HBV aşısının maliyet-3plm etkin olduğu kanıtlanmaya çalışılırken Hindistan’da yılda Hepatit B’ye bağlı 200,000 ölüm olduğu -aynı CVI elemanlarınca- öne sürülüyor (Miller MA, Kane M, 2000; Miller A, McCann L, 2000), Hindistan Tıbbi Araştırmalar Enstitüsü’nün bu ülkede yılda yalnızca 4,935 kişinin Hepatit B’ye bağlı Hepatoselüler Karsinoma’dan öldüğü hesapları (Dhir V, Mohandas KM, 1998) unutulmuş görünüyordu. Kapitalizm pazara insanların gereksinmesi olmayan ürünler sunuyor, konu sağlık olduğu için bu ürünleri uluslararası sağlık kuruluşlarına ve hükümetlere kabul ettirmekte güçlük çekmiyor, pazar giderek büyüyordu. Pahalı bulunan aşının fiyatının ucuzlayabilmesi için Hib aşısı dozunun 4’e çıkarılması bile önerilebiliyordu (Nossal G, 1998)’. ‘… tüm dünya çocuklarına Kızamık başta olmak üzere temel aşıların yapılması ile yılda 3 milyon çocuğun yaşamının kurtarılacağı savlanıyor (Brown P, 2003), oysa bu çocukların beslenme yetersizliği, uygun olmayan barınma koşulları, eğitimsizlik gibi nedenlerle ve pnömoni, ishal, kaza gibi sonuçlarla öleceği gözardı ediliyordu. Örneğin Kasongo, Zaire’de 1981’de Kızamık aşısı uygulanan ve uygulanmayan iki grup çocukta izleyen yıllarda ölüm hızlarında farklılık bulunmamıştı. Honduras’ta 1984-5 ORT kampanyasının hemen ardından Polio salgını gelişmişti (GLoyd S, Roy K, 2000)’. Dr. Aksakoğlu’nu görevden alıp, sözde bilim kuruluna altı büyük ilaç firmasının temsilcisini kim, hangi özellikleri sebebi ile dahil etdi? Geçen sene bu isimler internet ortamında kendi kendilerini ifşa ediyorlardı, artık bundan neden vaz geçdiler? Sağlık Bakanlığı bunları kuruldan çıkarmak için neyi bekliyor? Her şeyi muhterem Cumhurbaşkanı’na şikayet etmek mi gerekiyor? Bu kişiler hala ilaç firmalarının koltuğunda bu milletle alay eder gibi açıklamalar yapabilmekde ve Bakanlık nezdinde itibar görebilmekdedirler (43). Bu konuyu fakirden daha önce daha geniş olarak ele alan muhterem Asena Devlet’in yazısını da okumak gerekir (44). Biraz aklı eren, İngilizce bilen herkesin webde, ingilizce bilmeyenlerin de geçenlerde RT’nin diğer marifeti olan gıda terörü üzerine Soner Yalçın’ın yazdığı ‘Saklı Seçilmişler’ (Bu ismi meşhur gizli tarikat Skull and Bones’u (45) çağrıştırdığı için verilmiş olmalı!) kitabında bunları bulabileceğini de hatırlatmalıyım. Enfeksiyoncu arkadaşlar (hâlâ !) bana inanmıyor olabilirler, belki aşağıdaki kupürdeki bilgi gözlerinin açar; Kupür 5. Günümüz teknolojisi ile üretilen aşılar ‘özellikle’ yenidoğan çocuklar, yaşlılar ve bağışıklık sistemi baskılanmış (mesela gebeler) insanlarda etkili OLAMIYOR! Kupür 5. Günümüz teknolojisi ile üretilen aşılar ‘özellikle’ yenidoğan çocuklar, yaşlılar ve bağışıklık sistemi baskılanmış (mesela gebeler) insanlarda etkili OLAMIYOR! Bu başlık altında son olarak şunu da ilave etmeliyim, gen işleme (gene-editing, CRISP-R, organizmaya istediğin geni ekleme, istediğin geni susturma) (46) teknolojisinin yaygın olarak kullanıma girdiği son yıllarda uluslararası sermayeye, RT’na ASLA güven olmayacağını, çocuklara onların üretdiği HİÇ BİR aşının yapılmamasının bile İSTİKBÂLİMİZ için çok daha güvenli olacağını buraya not olarak naçizâne düşüyorum. Depopulation ‘nüfusun azaltılması’ konusu Depopulation konusu, benim alanımın dışında ama, buradan yükselen pis kokuları konuyu immünogenetik ve tarihi açıdan ele alan yazıda hatırlatmam yerinde olacakdır. Evvelâ baş aktörler ile ilgili bir kaç nokta; dünyada şu anda aşı konusunda, dolayısı ile immünoloji konusunda bir numara kabul edilen Emory Vaccine Center ABD’nin Georgia eyaletinde, Atlanta şehrinde bulunmakdadır. Ne tesadüf, meşhur ‘hastalıkları önleme dairesi-CDC’, Ahmet Rasim hocanın deyimi ile (47) komedi merkezi buraya sadece bir dakika mesafede (hiç gitmedim ama Google maps sağolsun). Aşı merkezinin bu eyaletde olması bir anlam ifade etmez ama, Washington, Boston veya New York’da olması daha makul olan CDC’nin burada olması ilginç! Daha ilgincine gelince; 1976’da kitle aşılamasına geçildikden kısa bir süre sonra 1980’de kim tarafından ve neden yapıldığı bilinmeyen, aşı merkezine 2.5 saat mesafede ve aynı eyaletde yer alan taş ocağında tuhaf bir abide yapıldı (48). Bu abideyi en azından bendeniz için ilginç kılan şey ise üzerinde yer alan yazıların ilk cümlesinin ‘insanlığı tabiat ile uyumlu olacak şekilde beş yüz milyonun altında tutun’ emrinin (!) yer almasıdır. Ülkemizde pek iyi tanınmayan yayın kuruluşu CNN’in kurucusu Ted Turner’ın buna benzer cümlesi ve GAVI (Aşılar ve bağışıklama için küresel birlik)’yi kuran minicik yumuşak (!)’ın sahibi Bill Gates’in ‘Aşılar nüfusu kontrol etmenin en iyi aracıdır’ (49) sözleri çok uyumlu bir komplo teorisi teşkil ediyor galiba!… Bunlar komplo ise 2014’de Kenya’da DSÖ’nün tetanoz aşısında bulunan kısırlaştırıcı hcg’yi kim oraya koymuş acaba? (50). Cevaplanması gereken sorular Konu ile ilgili olarak daha önce de şu soruları sormuş ve tabii ki yetkililerden cevap alamamışdım; 1. Neden 1990’lara kadar olduğu gibi, kendi aşımızı üretemiyoruz? 2. Neden ülkemizde 1990’lara kadar pek görülmeyen alerjiler artık bu kadar sık görülüyor? 3. Aşıların stratejik ürünler olduğunu, silah olarak kullanılabileceğini biliyor musunuz? 4. Aşı bilim kurulu neden 1/3 oranında ticarî firma temsilcileri ihtiva ediyor? 5. Her yıl 1.300.000 bebeğin doğduğu ülkemizde, her birine 46 doz aşının yapıldığı bir abonelik sistemi ne kadarlık bir ticarî pazar oluşturur, bunlar başka sağlık sorunlarına yol açarsa bu sektörün büyüklüğünü fehmedebilir misiniz? Bu vatanın, bu milletin evladlarına iyilik adı altında yapılan uygulamalar şeffaf ve makul olmalıdır. O halde, muhatabı kim ise şu soruları da net olarak cevaplamalıdır; 1. Aşı uygulamasının sorumluluğu kimdedir? Aşı bilim kurulunun mu, Sağlık Bakanlığı’nın mı?, her ikisinin mi? 2. Tamamı yabancı ülkelerden alınan, tıbbî ve invasif (girişimsel) bir uygulama olan aşıların yan etkileri neden takib edilmemekdedir? Kimse ediliyor demesin, daha önce de yazdım, ülkemizde VAERS benzeri bir sistem yokdur. Yan etkiyi anlamak için göz ve zihin açıklığı gerekir. ABD’nde son on yılda kızamık aşısından 108 ölüm bildirildiğini (51), gerçek rakamın ve diğer yan etkilerin bundan kat kat fazla olduğu düşünüldüğünde bu takib sistemi kurulmadan bu uygulamayı yapanlar kendilerini vicdanen rahat hissedebiliyorlar mı? 3. Ülkemizde aşıların sektirmeden yapılması için uygulanan performans sistemini kim akıl etmiş ve nasıl bu kadar sistematik çalışabiliyor? Performans için ödenen para ne kadardır ve nereden karşılanıyor? Bu uygulamadan zarar gören çocuklar olduğuna göre bu uygulamayı yaparak alınan para helal midir? 4. Mevcut bilimi ve ürünlerini mutlak hakikat kabul edip, hür iradesi olan insanları, devlet mekanizmasını ele geçirmiş bir takım bürokratlarla, ‘çocuklarını elinden alırım’ gibi engizisyonu hatırlatan bir takım safsatalarla aşı yapdırmaya zorlamanın yukarda bahsetdiğim hukuk skandallarının sonuçlarının nereye varacağı hakkında bir fikriniz var mı? Sizi bilmem ama, bu fakiri bu konuda yalnızca Yüce Yaratıcının sözleri bağlar; ‘…onlar yeryüzünde ortalığı fesada vermek, EKİNLERİ (gıda?) tahrip edip NESİLLERİ (depopulation?) bozmak için çalışır….’ Bakara-205. En doğrusunu Allah (cc) bilir!…. www.akkalemler.com/mahkeme-en-emniyetli-asi-hic-yapilmayan-asidir-haber-29907 !!!!!!Prof.Dr. Alişan Yıldıran ile Aşı Gerçekleri / 1. Bölüm YOUTUBE yaz dinle
Çoğu yeri yapma,
Yüz, kaş boyama, Tırnaklar takma, Açlığa iftira atma. Gömleği yama, Pantolon yırtma, Bari hava ama Açlığa iftira atma. |