Yol -Zorunlu Göç Yollarında-Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Bir yol hikayesi...
Binlerce umut ekili topraktan, gurbette çıkar yollarım
Kayıp yağmur, kayıp güneş, kör gözüne vurur acıyı Fukaralık uzun yolların gözyaşıyla sulanmış gurbetti Ülkem baharını bekler, bir nisan yağmuru sessizliğinde Toprağım uzaklara vurur beni Hasret büyür, acı büyür Ve karanlık günler, aydınlık şafağa gebe. Kuş sesleri içinde bir sabah ezanı Azık olan yürek, yol türkü türkü Bir ağıt söylenir ardım sıra, annemin çatlak dudaklarında. Cizre Botan’a düşerim, Dijle’nin sessiz vahşiliğinde, Kurşunlardan arta kalan bir ölüm şehri, Korku salar namerde Ve kan lekeli keçi yolları. Gurbet ağıtları, ölüm ağıtları yükselir Şırnak’tan Ölen ölür, dağlarda ceylan ölsün Dayanılmaz olur, gördükçe zindan yürekleri Genç gelin feryatlarını... Dağların nazlı bebeği Yüksekova Terkedilmiş koca dağların ortasında yetim bir ocak Baktıkça ağlayışı gelir insanın. Yaz bahar tadında yaşanır Van’da Destanlar yazar nasırlı eller Bahçesaray’da otuz üç masum yürek Kalede isyan çığlıkları Ve gözler umuda yönelir Tamara’ya Derya özlemler taşır kayık kayık Şafak vakti türküleri besteler, Van Kalesi’nin tarihi yıkıntılarında. Yitik ülkemin yıkık yüce dağı Ağrı Başın bulutları deler, öyle bir başına isyansın Bir başına özgür Kahpelik yol bulmaz sarp kayalıklarından Bir Mem Û Zin sevdası yatar Doğubeyazit’te. Iğdır ovasında sıla hayali Pamuk beyazlığında hasretimin Yaz ortası kış beyazlığı Yol vermez bu dağlar bu çetin yollar Pusuya yatar Bingöl - Genç yolları Bir seraba tutulurum Muş Ovası’nın uçsuz bucaksız tenhalığında. Evliyaların ağlamaları yükselir Tillo’don Botan Çayına Yalnızlık acısı topraktan feryat eder Kim demiş çürümüş yüzyıllık kemikler Hala diri, mirasyedi evladına ağlayan. Tarih gözyaşları akar, utanır Hasankeyf Ben utanırım, sevdam utanır Bu kalleşçe yok oluşa. Oysa ne emirler çıkmıştı bu kuytu mağaralardan. Kim bilir kaç yürek işlendi taş taş kale duvarına Ve İluh suyu ihanet akıtır, süzülür uzaklara Ah sevdiğim bilsen ne acı kayıp, ne kör talih Bir hiçe satıldı bunca yıllık özlemler Tarih yaşar, tarih ağlar Mardin, Nusaybin, Midyat terli coğrafyası ülkemin. Kara taşlar, karalar yürekleri Sur sur olur Diyarbekir Tahtlar gülü, yeşil umudun kırmızı çiçeği. Zulmün kucağında İbrahim çığlığı, Sağır eder kulakları, Balıklı Göl olur gözyaşları, umutları siyah balık Yıkılır Nemrudca Bilecik, Halfeti Ucuz Pazar olur Harran ovası Güneşin doğuşu, batışı bir başka olur Nemrud’un yüksek yamaçlarında Samsat sulara teslim. Yurdumun dört tarafı yangın Dört tarafı uçurum Ben yolların ağır yük hamalı Binlerce kez yürek dağladım Binlerce kez ölümler yaşadım Yıkıldıkça tarihim, yok olan ben oldum. Sürgün yaşadım, gurbet yaşadım Yaban ellerde insan pazarında En ağır yükün aranan hamalı oldum Yol, bir ömür gibi harcandı. |