Budala
Gece çalarken denizin mavisini,
utanma duygusu yitirildi. Tüm karanlığıyla bütün suçları örttü ve sabaha bir şey bırakılmadan, temizlendi, yok edildi suç aletleri. Bir budala kahin olduğunu sanıyordu. Tüm bunlar, sadece kendi varlığını hiçe saymanın, geceyle ört-bas edilmiş, sessiz ve renksiz bir efektiydi. Bir boşluk bir hüznün sığınağı. Bazen gerçek, olması gerektiği kadar önemli değildi. İçimden bir ses bunun böyle olduğunu söylüyordu. Kendime sadık kalmak için bir seçim yapmam gerekiyordu. Hayat öylece akıp gidiyordu zamanın kayıtsız boşluğunda. Yarının ellerinde Bir bilmece Bir arayışın sonsuzluğu. Ölüm doğal ve tutarlı yanını temsil ediyordu hayatın gecenin kıyısında. Daha derin bir anlam aramam gerektiğine dikkat çekiyordu. Ramak kalıyordu dokunmama. Sahiplenilmiş vücutlarda garantilenmiş sevişmeler bekliyordu yatak odalarında. Ölülerle yaşayanlar asla senkron tutturamıyordu hayatta kalanlarla. Bir paradoks Bir çelişki. Kendini önemli sanıyordu insanoğlu Gelip geçici biri ne kadar önemli olabilir ki? Doğal bir parçası olarak zamanın yenilenirken ben insanlar ne düşünürse düşünsünler şimdi hakkımda. Gece çalarken denizin mavisini yükseliyorum gecenin içine doğru. Kayboluyorum yıldızların arasında. Kendini değersiz hissettiğinde varlığını anlamlandırmanın başka bir yolu var mı? |