AKŞAM GÜNEŞİ ELVEDA DERKEN...
Görkemli Sultan dağları kucaklarken haziran akşamını
Kekik, çam, ardıç, yaban çayı kokularını bırakır gönüllere Sazın tellerinde sevda hicranı dolaşır hisli şarkılarda Bir hoş olurum ben maziye döndüp baktıkça Günbatımına bir kaç adım kala düşersin hayallerime Bir mazinin defteri açılır yalnızlığın kuytularında Terasın gölgesinde doya doya bakarım gözyaşılı uzaklara... Bahçemdeki papatyalar, gelincikler göz kırparkan hasrete Rengarenk kelbekler, akşam kuşları uçuşur yanıbaşımda Otağımın köşesindeki mor zambağım hüzne bürünür Adını verdiğim ela gözlü kedim nazlanır akşam sefasına Yollar yolcu yorgunu, ıssız bir pazar acısı çöker Yüreğimin enginlerinde ne çağlayanlar kudurur bilir misin Kayıp gider unutulmuş bir kalbin sızıları ta uzak diyara... Karabulut, viraneler mekanına dönüşmüş vurdum duymaz Bir yudum sıcak çayın hatırı bile kalmamış Nerede kaldı o çocukluk aşkları, hangi sokaklarda saklı Bağlarbaşı camii’nden ikindi ezanın sesi yükselir Kubbesinde otağ kurmuş anaç bir leyleğin şakırtıları Mezaraltı kuyusunun berrak buz gibi zemzem suyu yitik Köy bana küşmüş nedensiz, tepesinde dolaşan karabuluttan belli!.. Güneş elvedaya hazırlanırken duygular alıp götürdü beni İçimde derin hesaplaşmalar, mavi güle dokunuşlar Nehirler boşalıyor dolmayan Okyanus’lara Bitmeyen hıçkırıklar, zamana baş kaldırırcasına öfkeler Bir ben miyim şu acunun içinde yalnızlığına gömülen Lavantalar, menekşeler burnumda türüm türüm tüterken Gece vakti zuladan çıkacak kadehlerin kavgası var bugün!.. Zafer Direniş ... Doktorlar çaresiz dinmeyen kalp sancılarına... |