GÜZSÜZ DÖKÜLÜŞ
Ben masal anlatmayı pek beceremem,
O yüzdendir belki şiire sevdalanışım. Yine de bir deneyeceğim bu gün. Zira o ürkek güvercinin gözlerini gördüm! Neden diye sordum neden süzülen yaşlar, Sorma dedi sorma inan anlatamam. Durdu uzunca bir müddet, yüreğindeki yangın kül etmişti dermanını. Ancak anlatmak ister gibi de bir hali vardı. Omzundaki yükten şikayeti yoktu amma... Ve lakin kafası allak bullak ve sol yanı alev kızılı! Belki dedim belki bir faydam dokunur, Belki bu dert dostluğumuza vesile olur. İkna olmak istermiş gibi de bir hali vardı. Buğulu gözler ve viran olmuş müjganla, Bak dedi şu Akasya’ya; neleri bırakıp ona geldiğimi bilemezsin, Neleri göze aldığımı, ne değerleri hiçe saydığımı. Hatta gelmemek uğruna kendimle ne kadar savaşıp kaçamadığımı, "Eee" dedim şaşkın ama delice bir merakla! Tek arzum bana sımsıkı sarılması ve o mis gibi kokusunu ciğerlerime doldurmaktı, "Sonraaaa" dedim yine sabırsızca, Sonra sımsıkı sarıldı bana, bende kokusunu içime çektim ta ki ciğerlerim dolasıya, Öyle mesuttum ki nefesim duracak sandım. O sırada hafif bir rüzgar esmeye başladı, Git dedi üşürsün, git,durma. Yaprakların beni ısıtır kalayım dedim yalvarırcasına. Kalmanı çok isterim ama dedi üşürsün kıyamam sana. O an sebebi ve niyeti ne olursa olsun git dedi ya, güneş öldü sanki. Ya hu ben zaten donmaya ve yanmaya gelmemiş miydim buraya? Biliyordum aslında emindim ilk ve son gelişim olacağına, Aldığım o derin soluğun gerçekte kalbimi durduracağına... Konuşurken birden sustu ve uçtu kanatları koparcasına... Geri dönüp baktım arkama, yaptığını fark edip güzsüz dökülmeye baslamıştı akasya. Fark etmişti, Hata etmişti, Git demişti, Git demişti, Ve Bedeni güzsüz dökülmüş, Ruhu da Kışsız ölmüştü... Saniye Güler EKİK |