BİR HÜZÜN SAĞANAĞI
Organ bütünlüğü yok, cisimler belli değil
Mehmet midir, Ökkeş mi? İsimler belli değil Anılar tuz buz olmuş, resimler belli değil Hasat vakti gelmeden bağlar bozuldu şimdi Yol ikiye bölündü, dağlar bozuldu şimdi Zengin fakir farkı yok, artık herkes eşittir Acılı coğrafyada bebe(k)ler de reşittir Bu feryat ü figanı vicdanlara işittir Bülbül âhüzar eyler, güller perişan şimdi Hallaç pamuğu gibi, iller perişan şimdi Yürekler paramparça, taş taş üstünde değil Can bedenden ayrılmış, baş baş üstünde değil Göz pınarı kurumuş, yaş yaş üstünde değil Zaman zaman içinde, asırlar ândır şimdi Hatay, Maraş, Malatya’m yerle yeksandır şimdi Kervan uzağa düştü, yolcular yolda kaldı Don vurdu karakışta, umutlar dalda kaldı Hüzün sağanağında, tebessüm falda kaldı Sazlar sükût eyledi, teller kırıldı şimdi Dikenlerin zulmünden güller kırıldı şimdi Çaresizlik ne demek, gözlerden okunuyor Acının bin bir tonu yüzlerden okunuyor Feryatların tınısı sözlerden okunuyor Gayri hazan vaktidir, göç mevsimidir şimdi Birlik olma zamanı, güç mevsimidir şimdi Yüreğimiz giyinmiş siyah beyazlar sanki İçimizi buz kesmiş soğuk ayazlar sanki Hissiyat karakışta, uzakta yazlar sanki Karanfil boyun bükmüş, çiçekler susuz şimdi Gün geceye tutsaktır, gözler uykusuz şimdi Umudun kumaşında sökükler de bizimdir Enkaz olmuş yürekte dökükler de bizimdir Öne eğilen başlar, bükükler de bizimdir Ta Edirne’den Kars’a gözümüz yaşlı şimdi Memleket diye atan yürek telâşlı şimdi Sade bebe(k)ler değil, şimdi toprak da yetim Kökünden uzak düşmüş kuru yaprak da yetim Gün bir türlü doğmuyor sanki şafak da yetim Hüznün tercümanıdır gamzelerde yaş şimdi Körpelere yastıktır enkazlarda taş şimdi M. NİHAT MALKOÇ |