ZELZELE
ZELZELE
Denizin sahile vuran kısmında taşları kışkırtıyordu hava toprağın fışkınında büyük raylar hareket halinde idi Ve tüm rutubetsizliği bir kenara bırakıp bir gece ansızın yattık... karanlık sabaha aydınlanamadı bir çoğumuz Fırıncı Mehmet’e kimse uğramadı bugün Dikili taşlar mahalle bakkaliyesinin üzerinde sitem eylediler. Ülkenin ürkek kaldırımındaki güllerden eser yok. Hınca hınç beton dolu her yer.! Ayten ablanın gözlerinden düşen parçalar ağırlaştırıyordu baltıklaşmış zemini. Ve sana yemin olsun ki büyük harabeler kadar zenginiz artık. Betonun nutuk çektiği topraktaki kanlar... Hanesidir sönmüş umutların öyle bir zelzele kalıntısıdır ki her yer lağımın pençeleşmiş yüzeyi... pörsümüş kalbimin aynasındaki soğukluğun çekingen yüzeyindeki kargaşa özetidir sönecek olan harabenin. Sağanak halinde düşerken gözyaşları. İnsanlar seferber ederken kargaşayı. Artık dayanabilir mi göğsümde sakladığım umut adlı heybetli duvar. Kim tutacak vadettiğimiz hakların yarınlarını? Çelikten kapıların ardındaki cenazeleri kaldırmaya, yenilmiş betondan kim? Cesaret edecek Bizlere sunulan şahadet şerbetini yenik düşmüş binalara düşürdük ki kaydı canları elimizden bir çoğunun. Can dayanır mı yaftalanmış zeminin soğukluğuna boranın vurduğu iskelede kıvançlaşmış bir yangın Takip ediyor sudan seller haylanmaz şehrin. Ne günahkar işledik ki bize sunulan şerbet bizleri boğuyor ufka kadar bocalayıp..! |