MiracımPembe hayaller miydi kafamdaki fırtına Yanmış hissediyorum girmiş gibi fırına… Tattığım anlık hazlar hep gözümü boyadı Nasıl inandım muta; gerçek çıktı yarına… Güneş zannedip aya katlandı gecelerim Bıkıp usanmaz hasat savuran hecelerim! Hama’da ki egzotik antik değirmenlerde Asi’den su taşırken dilimde dizelerim… Petra’ya girilirken baş döndürürdü sihrin Ürdün vadisinden sor; nefsime makber derin! Cennet yemiş sunuldu Âdem ve Havva gibi Söndü Nil kıyısında Musa ile fenerin… Bilmeliydim bu dünya cennet olsaydı hani Rabbim yaratır mıydı mahşer, olsunda baki? İstenmeyen bir şeyi yaşamadan zoraki Dosdoğru denen yola nefsim teslim olmuyor! Tebeşir tahtasında bahtım sürgün çöllerde Kumlarında ızdırap düştüm serap göllere Günahın şiddetiyle döndüm solmuş güllere Sabrım da bir tür miraç, yaşadım elemini… Ömrüm ulvi fırsatlar verirken görmeliyim Şer musluğunu kesip Kur’anla örmeliyim Aynı ırmak olsa da akan mana kabında Tende bulsam safımı kalbime sormalıyım! Düşümde böyle girdim ebedi tünellere Hızlı tren gibi geçtim ok gibi gönüllere Yolculuk bu ya sondan pek emindim doğrusu İman teslim olmaktır benzemez fosillere! Korkmadım değil nurdan aydınlığı dehşetli Huzura varılan yer, secdesinde haşmetli Anne kucağındayken alıştırdı hüzzamlar Yürü kulum demezse derdim yolum zahmetli! Ümit penceresinden döktüm tövbe inciler Huzur sardı ruhumu sanki başka sevgiler Sağımda ve solumda gülümsedi elçiler Yükseldikçe evreni seyrederim coşkuyla… Saffet Kuramaz, 30.12.2022, Ankara |