BEŞ KIRK BEŞ YEDİ ON BEŞ
BEŞ KIRK BEŞ YEDİ ON BEŞ
Beş kırk beş Konak vapuru İmbata karşı yarıyor suları. Hafif ürperişlerle güneşi seyrediyorum. O büyük haşmetiyle batıyor yavaş yavaş … Bilinmeyen diyarlara doğru… Derken, Ilık bir yangın yüreğimi sardı Seni ilk gördüğüm andı... Bir güneş batarken önümde Bir güneş doğdu gönlümde. Gözüm bir an sende Bir an göklerde kaldı. Sabah yedi on beş, Akşam beş kırk beş… Sabah yedi on beş, Akşam beş kırk beş… Kaç gün geçti? Kaç hafta, kaç ay…? Seni hep uzaktan seyrettim, Seyretmeye doyamadım. Cesaretimi toplayıp Önüne çıkamadım bir gün… Çoklukla hemen arkandaydım, Ya da karşında, Bazen sana yol açar, Bazen de yer verirdim. Gözlerimizle selâmlaşırken… Ha bugün, Ha yarın derken… O iki kelimeyi bir araya getiremedim. Haykırarak; Seni seviyorum!!! Diyemedim. Bir sabah, Bir delikanlının kolundaydın, Hafif mahzun bir tebessümle geçtin yanımdan Dünyam yıkıldı. Hayallerim artık idam mahkumu… Yok artık yedi on beş vapuru, Beş kırk beş vapuru da battı. Sana son kez uzaktan bakıp, Kalbimin en sıcak yerinden Mutluluğun için dua ediyorum, Beş kırk beşte başlayıp Yedi on beşte biten aşkıma Elveda diyorum. Ve sana …. Gönüller dolusu mutluluk diliyorum. 06.02.04 Perşembe akşamüstü oğlum Fatih’le “Bergama” vapuruyla Konaktan Karşıyaka’ya geçerken bir delikanlının küpeşteye dayanarak sergilediği duruşundan esinlenilmiştir. |