Annem...Sen ucu, ucuna yamarken eskileri Yepyeni elbiseler giyerdi komşu çocuğu İmrenirdim Dolu, dolu, kızgınlıklar bilenirdim Bilmezdim ki tarladan gelmişsin Bostan ekmişsin sıcağın anlında Yaralı parmakların kanardı annem. Haylazdım ben Başın ağrıdığında ağrı kesici alamazdın Yaralı parmaklarına paçavralar sarardın da Ellerinin marifetlerini bilmezdim Mis kokulu yemekler yapardı komşu evin annesi Sense tahrana çorbasına soğan kavvururdun Burun kıvırırdım tafra yapar kapıya vurur giderdim Anlamazdım seni hiç anlamazdım yokluğu Bilmezdim komşu evin babasının zenginliğini Avlulara sığmayan sürülerini Etin, sütün, peynirin bolluğunu görürdümde Sanki senin suçunmuş gibi kınardım Babamın kap, kaşık satmak için köy, köy, dolaşırken Bir gittimi günlerce gelmezdi işlerin tümü Sırtına bindiğini anlamazdım hiç Çilenin ne demek olduğunu Görmezdim annem. Üçbeş parça taşlı verimsiz tarlada Güneş altında yanarken beni ağacın gölgesine göndermeni. Akşam eve gelince Yorgunluktan bitap düşüşünü düşünmemişim annem. O gün kahrolası o gün Ayrılıp şehre giderken Gitme oğul deyişini nasıl sindirdiysem İlkgelmezin kaştan (tepeden) Geri dönüp baktığımda halen kapıda ağladığını Şimdiki gibi hissetseydim ağlatırmıydım seni annem. Düşündükçe yakmak geliyor içimden herşeyi Ben cahil kalmayacağım derken meğer sen Kaç okul okumuş neler bilirmişin annem. Hani o şevkatli oğul deyişin O toprak kokan ellerin O bembeyaz cemberin Hani o allı öğnüğün beline sardığın kuşağın Ben o sandığını açtığımda gözlerim boşaldı Göksüm sıkıştı gönderdiğim mektupları Özenle sarıp saklamışsın annem. Evlat beklemenin en acı örneğini yaşıyorum Mektup yok günlerce beklenen ama Elinin içindeki telefondamı yok diyorum Ben şimdi saçlarım ağarmış biçare Anılarınla doluyum Ne desem suçlarımı hafifletmiyor Öylesine doluyum ki annem... |