Müjdelenmiştir Ekim 2Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Müjdelenmiştir Ekim 2
Açıklama "Kardeşim Mustafa Kemal ve arkadaşları ile kurtuluş savaşına katılanlarla Türkçe konuşan "halk", canlı kanlı Osmanlı lügatli kültürün bakiyesi dahilinde değiller miydi? " Eş deyişle Kurtuluş Savaşına karşı olan canlı kanlı saray ve çevresi ile kolluk kuvveti Kuvayı inzibatiye, Anzavur Ahmetler, Delibaşlar gibi onlarca ayaklanmanın failleri "Osmanlı kültürünün bakiyesi olan Osmanlıca lügatin(!)" kullanıcıları değiller miydi? Bu iki tür üzerinde kaybolan "hangi Osmanlı düşünce setinden bahsediliyordu? Mesela canlı kanlı bir Osmanlı bakiyesi olan Mustafa Sabriler, Anzavur Ahmetler peşine düşülecek hangi düşünce setini oluşturmuştular? Zaten Türkçe konuşan Halk, devrimle hangi dilin hangi tür düşünce setinden kopup, hangi boş düşünce setinin peşine düşmüştü? Köroğlu destanı olan direnişçi düşünce seti ve Anadolu aydınlanması olan Celali, Hacı Bektaşi, Aşık Paşa, Yunus gibi düşünce setleri Osmanlıca mıydı ki halk düşünce yazma seti olan Osmanlıcadan kopuklukla travma yaşasındı? Yoksa peşine düşülen ve ürküten düşünce seti, Börekçi Rıfat Efendinin saray şürekasına karşı ürettiği düşünce seti miydi? Bu sözü söyleyenin amacı bu iki paragraf içindeki farktan gizliydi. Kaybedildiği söylenen düşünme seti içinde; ezilmiş, geri bıraktırılmış ve hemen hemen yaşadığı Anadolu’ya hiç bir yatırım yapılmamış olan mahrumiyeti, insanlara kul olmayı öğretmişti. Biat etmesi öğretilmişti. Sorgulamama tabiiyeti öğretilmişti. Destursuz padişahın adını anmama, padişahın adını "padişahım çok yaşa" diyen zikirle anma öğretilmişti o eski düşünce seti içinde. Eski düşünce seti içinde saray soytarılığını dışa vurmayan eyyamcılar ve onun düşünce torunu olan aveneleri vardı. Bu bayatı kişiler kulluğa karşı vatandaşlık öğretisi karşısında hep bu "düşünce seti" türü gizlemece teranelerle karşımıza çıkarlar. Üstelik bu bakiyeler cumhuriyet içine girmezden öncesi geçmişlerinde kul olma, biat etme dışında hangi düşünce setini ortaya koydular da cumhuriyet yönetimi içine girer girmez köksüz kalıp unutkan olmuşlardı? Cumhuriyet devrimleri kişilerin beyinlerinin içindeki düşünce oluşturmanın köklerini kazımadı ki eski düşünme setinden kopulsundu! Esasen böyle bir şey olası da değildir. Osmanlıca düşünce setine tabii canlı kanlı askeri ve sivil bakiyeler ömürlerini 1980’lere kadar sürdürdülerse 1980’lere kadar kafalarının içinde olan hangi gelişmeci, bilişici, buluşçu düşünce setini ileri sürememişlerdi? Bu bakiyeler Osmanlı ve cumhuriyet dönemi içinde yaşadıkları hatıralarını ya da kendi deneyimlerini yazamayıp ta düşünce üretecek kuşağımızı bu anı setlerinden yoksun mu bırakmışlardı? Ya da Osmanlı kültür setiyle ortaya konmuş olup ta Türkçeye çevrilemeyen hangi meşhur düşünme setleri vardı? Dünya klasikleri mi Türkçeye çevrilememişti? Dünya bilimi mi Türkçeye aktarılamamıştı? Osmanlıca kuantum mekaniğini, kalp ameliyatını, görelilik teorisini vs. öğrenecektik de Türkçe mi buna engeldi? Kuran Osmanlıcaya tefsir ediliyordu da Türkçeye mi tefsir edilememişti? Bu durum da Elmalı Hamdi’nin Kuran tefsiri ne oluyordu? Dahası Osmanlı devleti kurulmadan önce ve Osmanlı devleti kurulduktan bir süre sonra ortada Osmanlıca diye Arapça, Farsça, İtalyanca, Fransızca, Türkçe karışık bir " seçkin saray dili" de yoktu. İyi de Arap kültürü etkisine girdikten ve Osmanlıca dili oluştuktan sonra "Kamus-i Türki dilimiz olan öz be öz Türkçe düşünce setimizden kopmamış mıydık?" Bu ne aymazlık ve bu ne kısır döngülü düşünememenin düşünce seti olan handikaptı? Zaten halk Osmanlıca dil oluşumu karşısında saraya "sen kendi yoluna, ben kendi yoluma" diyerek Yunusla, Dadaloğlu’yla, Pir Sultan’la, Karacaoğlan’la vs. Türkçe kullanmamışlar mıydı? Halkın kullandığı dil Osmanlıca değildi ki halk Cumhuriyete geçiş dönemi düşünce seti travmalarını yaşasındı! Osmanlıca, saray çevresindeki seçkinlerin diliydi. Üstelik Osmanlı lügatçilerinin dişe dokunur pek bir bilimsel düşünce seti oluşturmadıkları bir 200 yıllık saray ile divan edebiyatı geçmişi vardı. Oysa Türkçenin Asya’dan Avrupa’ya kadar en az 2000 yıllık bir geçmişi ile kurumsal bir kadim dil oluşu vardı. Düşünce seti oluşturacaksan işte sana 2000 yıllık bir düşünce seti olan dil! Oysa "Türkçe" ananın diliydi, niye düşüne mi yordun? Alfabeye gelince ata sal sosyal gelenek içinde etkiler olmayan Arapça alfabenin zorluğundaki, gırtlak telaffuz güçlüğünü geçtim. Arapça alfabe de Türkçenin sesli harflerini karşılayacak olan kimi yazım harfleri yoktu. Arap kendi sosyal geleneği içinde harekeli ya da hareketsiz harfleri anlıyordu. Sesli harfler bizim için düşünceyi anlama ve anlatımda çok önemliydi. Sesli harflerin eksikliğinden doğacak anlayamama anlatamama engellerine ne buyrulur? "Düşünce setimiz yok edildi" diyen yadsımalı söylem, Kuvayı Milliyetçi düşünce setinin, Kuvayı inzibatiye düşünce setine galip gelmesine duyulan hazımsızlıktan başka bir şey değildi. Yaşar Kemal’in, Nazım Hikmetin, Cahit Arf’ın vs. Dünya diline çevrilen düşünce setleri de güya kaybolan kültürümüzün şimdiki Türkçe içindeki kaybolan kısmı mıydı? Bir de bu tür boş iddia sahipleri savlarını ileri sürerken dinleyeni, okuyanı mal yerine koyan ve gerçekleri sapıtan ezberleri vardı. Neymiş efendim "Fransız devrimi de Çin devrimi de "lügate dokunmamış(!) Bir kere her devrimin kendi karakter koşulları vardır. Örneğin bu ülkelerde "kedi kadim ve yönetimin dili ile halkın dili" birbirinde kopmamıştı. Salt bu nedenle Türk devrimi her ikisine de benzemez. Siz önce yurdu işgalden kurtarıyorsunuz ve devriminizle dünyayla aranızdaki 300 yıllık gelişme farkını kapıyordunuz. Eş deyişle vaz geçildiğinde düşünme setlerimizin yok olacağı sõylenen (!) Osmanlı kültürü, düşünme adına hiç bir şey üretememiş olmalı ki, dünya düşünce setli kültürden 300 yıl geride kalmıştık! İşin tuhafı Türk devrimi sırasında da Türk halkı yine Türkçe konuşuyordu. Saray da Osmanlıca yazışıyordu. Çağlar ötesinde gelen TÜRK Halkının düşüncesi kendi doğrultusunda değişimleriyle beraber yerli yerindeydi. Devrim sarayın kurumsal dilini Türkçenin kurumsal diline çevirdi. Fransızlar, devrim sırasında Fransızlar Latince veya İspanyolca konuşmuyorlardı ki Fransız devrimi, Fransız lügatine dokunsundu! Fransızlar zaten Fransızca okuyup, Fransızca yazıp, düşünce setlerini de Fransızca oluşturuyorlardı. Örneğin İncili Fransızcaya çevrilmekle düşünce setinden kopmuyorlardı. Kuranı da Türkçe ’ye çevirmekle biz de düşünce setimizden kopmuyorduk. Dahası 10. yüzyıldan itibaren Türkçe düşünce setinde koparılmış olmamıza rağmen Cumhuriyet devrimleriyle tekrar kök düşünce setimize dönüyorduk. Çinliler Korece ya da Urduca veya Altın Kaan krallığınca oluşturulmuş bir dili konuşmuyorlardı ki Mao Çin Lügatine dokunsundu! Bu ne aymazlık? Aklıma gelmişken sahi neydi lügat? Kullanan var mıydı? Lügat dememekle düşünce setinde kopan ya da lügat söylemiyle düşünce seti oluşturan var mı? Ya da lügat denediği için düşünce seti ortaya koyamayan var mıydı? Lügat olarak Ab dediğiniz de suyun iki hacim hidrojen ve bir hacim oksijenden oluştuğunu bulmuştunuz da su denince susuz mu kalmıştınız? İddia sahibi Lügat sözünü kullandığına göre, lügat söylemi ile hangi düşünce setini oluşturmuştu. Veya oluşturacaktı da neyi şimdiki lügat ile yeni düşünce olarak oluşturamıyordu?
Son Osmanlı’nın cemaziyülevveli
Yüzde doksan altı çoğunlukla Okur yazar değildir mevali Cihangirlikten Çağın gerisine Mandacı Saltanatçı Halka celal Düşmana tabiyeci İstiklal ve direniş düşmanı Kuvayı inzibatiyeci İstilacıdan zılgıt yiyen "İşgalciye direnmeyin Halife ve hilafet ordusudur" diyen Dürrizade Mustafa Sabri İskilipli Atıf gibi Yobaz Din adamları elindeydi memleketin zevali Şafağı Mondros mütarekesiyle doğar Agamemnon misafiri Sevir’le çocuksu Saltanatıyla şirin Eksiği görünür Etrafla ekabirin Muhteşeminden Naim Şöyle bir boy verirle azaim Hazırdır Kıyam dururla gerin Baş olmakken yerin Ne kendini bildin zaim Saltanatı ve avenesi için Yanaşırken Agamemnon’a Pirus zaferiydi Düşüncesi Görür edimini hak, Başkasını batıl! Bilmekle kaim Ve Var Geçmiş Her dem Bilmezlikte Halkı kışkırtacak Sanrıca kuruntular içinde. Cin gözlülük ayıp. Efkarı umumiyi Osmanlıca konuşur yazar sayıp Mezar taşını bile okuyamadık Derle hafıza kayıp Bilmeze oynayış danışıklığıı vardır her daim Cumhurun cemaziyülevveli Olmayan mülkün Dirliğine Birliğine Kulluk Biat Taat Itaat... olmak dışında; Sıhhattidir Cehalet afiyeti Var mıydı geçmişin kayıp şakulünde? Çağın izafiyeti... Sağı solu Eşref saatinde artık düşmanlı Neyi kayıpla pişmanlı Kuantumu mu bilmişti Osmanlı. Bilimden Bilgiden Bigâne tutulmayadır reveransı Osmanlıca Bir ayrışmayı harla Kayıp ide seti diye zarla Hala tutuşturur Bu cehennemi narla... 11.10.2022 Cemaziyelevvel: geçmiş Mevali: İsteyerek bir tabiiyete katılan kölelik. Yöneten sınıf dışında kalan mülksüz ve köle halk. Arap olmayan Müslümanlar. Padişahlar da halkına mevalim (kölem) derdi. Celal; Kızgınlık, kaşları çatmak, şiddet. Cihangir: Dünyayı ele geçirme sevdası. Dünya fatihi. Manda: “biz adam olmayız" düşüncesinden kalkıp; başka bir devletin yönetimini, gözetimini, boyunduruğunu isteme tabiyeciliği. Geri kalmışlığın gelişmesine kadar himaye, korunma isteme Tabiyece: bir akıma tabii olmaktan; bağlı olucu, boyun eğici. Mandacı Dirlik Belli bir geliri olan toprak ve bu toprağı padişah tarafında bir paşaya verilmesi. Efkarı umumi: Genel düşünce. Eşref saati: Açılış yapmak, denize gemi indirmek, savaşmak gibi türlü devlet işlerinde o işin yapılmasına uygun olan vakit demektir. Bu nedenle düşünce setinden koptuğumuz Osmanlı’nın (tüm İslam devletlerinin) eşref saatini sorduğu müneccimleri (falcıları- yıldız falcıları) vardı. Zaim: Önder. Padişah, önder olduğunun bilincinde bile değildi demek. Naim: Bolluk bereket. Osmanlının muhteşem geçmişindeki görkemin padişaha sirayet etmemiş olmasına vurgudur. Azaim: azmin çoğulu. Güçlü duygularla bir işi yapmaya yönelme gücüne sahip olan. Kaim: Bir şeyin yerinen konan veya bir şeyin yerine geçen. Var olan. Reverans: korkuyla, itaatle diz kırarak yapılan saygılama ve selamlama. Kadınlara da reverans yapılır. Pirus Zaferi: Pirus Antik çağda Epir kralı. Sonucu yıkım olan bir durum pahasına çok küçük bir kazanç elde etmeyi ifade eder. Rivayet o ki kral Teselyadan Moraya kadar olan toprakları kaybeder. Ancak sıkışıp sığındığı beldeyi savunmuştur. Bunu gürültülü bir kutlamayla şaşa eder. Oysa ordusunda bile bir elin parmakları kadar kişi kalmamıştır. Agamemnon: Truva’yı alan Anadolu kıyılarına gelen Miken kralıdır. Bu isim bir İngiliz zırhlısı olan bir savaş gemisinin de adıdır. Agamemnon zırhlısı bile bile bu tarihi bilinçle, tarihsel Truva savaşının galibine zihnen bir gönderidir. Agamemnon zırhlısı tüm hatırasıyla, Antik çağ Çanakkale’sini 20. Yüzyılın Çanakkale’sinde gözler önüne getirtir. Britanya bu anlam ile Agamemnon’u Limni adasına gönderir. Sanki barış görüşmesi yapılacak hiç yer yokmuş gibi Osmanlı delegesi bu hatıralarla Agamemnon’a çağrılır. Delegeler tereddüt süz giderler. Çok hazindir ki bu tarihsel baskı ezenlerin ve eziklerin ruh haliyle gemi içinde barış gibi, uzlaşı gibi yapıldı. Agamemnon’da fiilen Osmanlıyı bitirip; Osmanlı varlığına son veren Mondoros Ateşkes anlaşması imzalanır (30 Ekim 1918). İşte 29 Ekim 1923 sırf bu anlamda da çok önemlidir. 29 Ekim Türk’ün bu mezkür talihe de müjdelemiş bir 29 Ekimdi. Atatürk 30 Ekim’in bir gün öncesi, 29 Ekime de Cumhuriyeti ilan etmesi; tesadüf olmayıp tarihsel bir direnç ve dirilişin meydan okumasıydı. |