24
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1672
Okunma

Cesur değilim Eylül
Sen kadar dökecek yaprağım kalmadı hayatta
Ağustos derken sancı, ay atladı
Şimdi aralık asık suratlı bir kapı gibi karşımda
Vurulduğum ağaç -sarı olmalı saçların
Yoksa hüzün gibi salınmazsın... Diyor bana
Oysa ben, nihavent makamından bu yana
Hicaz dinliyorum ve şarkılar dilimde hep alaturka
Ah zaman ağla…
Kalbimde sancılı dakikalar saat tutuyor
Beklediğim dokuzu çeyrek geçmeyen vapur
Bir türlü yanaşmıyor, ellerim üşüyor
Ayrılık duruşmasından kalma gibi durmadan ağlıyor
Tek başına, ardımda rüya, önümde acı, bakma asla
Giderken sadece aklım kendine oyun oyna
Saklambaç diyelim adına
Ve ben her defasında saklanayım seherin koynuna
Sar beni sabaha ömrüm… Kör ebe ol karanlıkta
Mil çekiyorum mimlendiğin her satıra
Henüz yenisin ilk Eylül’de savaşma yalnızlıkla
Bir savaş yankılıyor mülteci kederim yasta
Sokaklar soğuk ve sığınaklar yaslı
Yaşlı hecelerden dokuyorum her ilmeği
Kırk düğüm boğazımdan hiç geçmedi.
O, bu seher vakti kendini ikiye terk etti
Ve şimdi sıralı yağmurlar yıkar bütün şehirleri
Altı üstü birbirine geçer, mazgallara yar olan kim kaldı ki
Eylül yaprakları tek tek bir günde bitti /Otuz gün henüz geçmedi