ZÎNENİN ELLERİZincirlere vurulmuş ellerini gördüm zînê, yıllardır dokunamadığım ellerini. Mahpusluğa tez haber yolladılar, zînê kötü yola düşmüş dediler Trenlerde sabahladım zînê, Adana’dan diyaberbekirden geçtim de geldim zînê Kara kışın, zemheri soğuklarından kalktım da geldim zînê Ben kaval çalar sen ağlardın zînê, ben kaval çalar ve sen ağlardın. Gözlerini gördüm önce, ellerini, asırlardır dokunamadığım ellerini Töre dediler, adettir hak yerini bulsun, zînê kötü yola düşmüş dediler Mahkumdum zînê, sana mahkum içimdeki umut kırıklarına zînê İçim almadı, çocuklardan işittim, cümle ağza laf olmuş adını zikrediyorlardı zînê Ben kaval çalar sen ağlardın zînê, ben kaval çalar ve sen ağlardın. Yolların sana düşman olduğunu gördüm, soğukların çokça soğuk olduğunu, kurtların sana aç olduğunu Ayak izlerini taşırırdı beyazlar, sen sığmazdın taşardın Ve ben sana yetişemezdim zînê, beyaz ölüm sana koşar adım koştuğun da uyuma zînê ölürsün diyemedim. Ellerin pas tutmuş zînê, çok zamanlardır görmediğim ellerin, ayak bileklerini tanıyamıyorum zînê, zînê! zînê sen kötü yollara mi düştün? Mahkumdum, bêkêstim, yollara düşmüş şehir şehir seni arar olmuştum Konya’dan, sancaktan mütemadiyen seni sordum zînê Ben kaval çalar sen ağlardın zînê, ben kaval çar ve sen ağlardın. Ne kadar da güçlüsün, ne kadar da kötü yollara düşmüş... Siyah renginde günahlara bulaşmıştı adın. Haram diye sayıklanırdı her adımın Zînê! Zînêê! uyuma ölürsün diyemedim, diyemedim zînê... Beyazın hüküm sürdüğü bir mevsimde, beyaz bir tabutun içinde, beyaz bir kefende gördüm seni zînê. Yoksa siyah rengindeki günahlarından arınıp da mı geldin zînê? Mahkumdum sana mahkum, en çokta beyaza... Ben kaval çalar sen ağlardın zînê, ben kaval çalar ve sen ağlardın... |