Ölüme Bilmem Kaç Kala
Afganlı güzel kızın
savaş paniği çocukluğundan uzanıp anneliğe kısacık zamanda göç yollarında çökekalmış şu ünlenen iki resmine bakıp bakıp değeri ölüm korkusuyla biçilen ve kurşun gibi delip geçen bakışlarına mı ölümlere birkaç nefes kala her şiddetin çaresiz figüranlarından Afrika’dan aç bir çocukla öne düşmüş çocuğun başına ölümünü bekleyen bakışlarına mı kilitleneyim akbabanın yastığa her baş koyuşta mı her sabah uyanışta mı insan olduğumu anlayayım parlak haberler vızır vızır basın haber atlıyor basın kıyametin zılgıtı sanki flaş flaş flaş yani bilmem kaç yıl öncesiydi olanlar hatırlayanlar hatırlamayanlar vahşi batıdan vahşi doğuya aralarda bir yerlerde yaşam tutanlar ya da yaşama tutunanlar onlar da vardılar dünyada biz de bombalar yağardı mermi vızıltıları zamanı bin parçaya bölerdi şarapnel parçaları toz talas barut kokusu sorsan yapanlara hani neredeyse ölüler suçlu onlar da yaşardılar yerleri yurtları vardı aşkları da vardı ve günleri ölüm kokardı kaldırıp da kadehini aşka mı ölüme mi içilen şarabın adını nasıl koymalı bu yaşamın bir öyküde de olabilirdi şimdi bir şiirde bilinmez nasıl yer almalı anlatılmalı anlatılmalı kim gönül koyacaktır belli de kim yandaş olmalı sonunu aramamalı ya da kim bilir kimlerin pazar keyfinde süslü fincan kenarından bir hüplük kahvenin ilk nefesini alıp TV de ki haberler de mi aramalı Kafkas’larda mı Irak’ta mı aramalı bitmeyen kinlerin tüten dumanında mı şıkır şıkır para tutanların ceplerinde mi aramalı yamalı bohçaya döndürüldün dünyacığım şu her yanı akvaryum dolu meyhanede rehavette mi efkarda mı kahırda mı konaklamalı balıkların keyfine de diyecek yok hani ya duvardaki resimleri can katıp akvaryuma atmalı ya daha da yitip kendini başını suya daldırmalı bir de dünyaya oradan mı bakmalı sıyrıl düşlerden artık sıyrıl kaçamadığın gerçeklerin ardına saklanıp sığındığın fos limanlardan kop ve ayrıl ve paylaşıyorsan evreni insanlarla insanım yeter artık uyku zamanı çoktandır geçti ayıl artık ayıl 1 Eylül 2008 Denizli |