Sırça Fanus
Gözüpek bir yanım.
Bir yanım sırça fanus. Ölgün adımların birikintisinde Boğulan düşlerle Düştüm üç fidan peşine. Küstüm elle tutulur Bir yanı kalmayan mutluluklara. İki uçurum arasında Şimdi gidip gelmekteyim Kapatılamayacak mesafelere Göz süze süze. Neler mi atılmış aklın saçağı altına? Kalbin ambarından kovulanlar. Yığınla itirazlar. Zihin çıkmazları. Kendi özüne koyduğun mesafeler. Şiire defaten giydirilen busatlar. Dağ gibi yükselen inatlar. Zerre yer tutmayan anlayışlar. İnceliği kaybedişler. Bilerek yanılmalar. Hatalara gark olmalar. Yine yeniden başa dönmeler. Yani kısacası Doruğa ulaşan Fakat zihnin eşiğinde durup Kalbe yol alamayan duygular. Yalazlanıp hepsi bir arada Yakıyor herşeyi cayır cayır. Öz yeterliliğin yoksunluğundan Çözüldü işte ketene sarılı sabırlar. Püskürdü kemendi kopmuş öfkeler. İnsanları memnun etme çabası Bana göre değil. Ben anlaşılma iştiyakıyla Tebelleş olurken Birileri gediğime koyduğum Taşları saymaya devam etmekte. Oysa Bilerken kelimelerini kelamımın Sadece Oku Hisset Nokta. Tek nokta! Debelenen mısralarım Davetkâr görünmesin Niyeti nice tövbelere Daldırılmış ellere. Sokak kalabalığındaki sözler Dolanmasın adını unutan zihinlerin diline. Almasın özleri tabutların biçimini. Kentin üzerinde biriken bulutları izlerken İdrakın yolları işte böyle kapanıyor. Biilaç bekleyip dururken zihin Rüzgâra çevirdiği sözler İşte böyle şiir lezzetine bulanıyor. Mahçup kalp haykırmak istese de İçindekilerini göğe Şek ile dolu beyin zırhı geçiriyor Aydınlığı tehlikede olan kalbe. Kalp ise her kıvrımında Gizlediği hislerini yüklüyor Türkülerin kanatlarına. Gönderiyor yüce dağ başında Yanan ışıklara. Düşünüp duruyor sonra Var mıdır nağmelerimi duyan. Duydukça değişen. Değiştikçe beni anlayabilen... Eylül Ak |