DİVRİĞİŞiirin hikayesini görmek için tıklayın “Divriği ve civarında, M.Ö. 2000’den itibaren çeşitli dönemlerde Hitit, Pers, Makedon, Roma, Sasani, Pavlikian, Bizans, Selçuklu ve Osmanlılar hakim olmuştur. Kente çeşitli dönemlerde verilen adlar kentteki kültür birikimini göstermektedir: ’el-Abrig’ (Arapça), ’Tephrice’ (Tefrike, Bizans), ’Difrigi’ (Selçuk), ’Divrik’ veya ’Divrigi’ (Osmanlı).
Kent Makedonya, Roma-Sasani, Bizans-Arap bölgeleri arasında bir sınır alanı konumunda bulunmuştur. 9. yüzyıldaki Pavlikian (Paulicien, Ar. Baylakani, Paulusçu) hakimiyeti bu sınır alanı konumun bir göstergesidir. Kiliselere, ayinlere, ruhban sınıfına, vaazlara karşı çıkan Paulusçuların Bizans merkezi yönetimi tarafından sapkın kabul edilmesi Araplarla müttefik olmalarını kolaylaştırdı. Araplarla beraber Bizans’a karşı savaştılar. Önderleri Sergius, Abrik (Divriği) kayalıklarındaki Tephrike (Divriği) Kalesi’nde surları ve su yollarını tamir ettirmiştir. Malatya emirinden destek alabilmek için Paulusçuların bir kısmı İslamiyet’e geçti. Öte yandan, Sergius’un oğlu Karbeas’ın yönetimindeki Tephrike monarklığı, Bizans topraklarının en doğu noktasında, Arap topraklarının ise en batısında yer alan tampon bölge olarak bağımsızlığını sürdürdü. Pavlikianların Tephrike prensliğinin saldırgan mensupları, 9. yüzyılın ikinci yarısındaki akınları sırasında Ankyra (Ankara), Malegena (Eskişehir dolayları) ve hatta Efes’e kadar ilerledi. Bu mezhebi ve mensuplarını ortadan kaldırmaya kararlı olan Bizans İmparatoru Basileos, çıktığı askeri seferlerin ancak üçüncüsünde, 872 yılında, kartal yuvasını andıran Tephrike Kalesi’ni zapt edebildi; destekçi Arap kuvvetlerini de ortadan kaldırdı. Bu olay Kurdeşen mezarlığının kurulmasının başlangıcıdır. Bu yenilgi Pavlikian mezhebi ve onun mensuplarının da sonunu getirdi. Birçoğuna soykırım uygulanıp, kalanlar ise zorla Ortodoksluğa geçirilip, Trakya’ya sürüldüler. Heterodoks Türkmenlerin 13. yüzyıldaki Babaîler isyanı da daha önce Paulusçuların yaşadığı Divriği’nin içinde bulunduğu Yukarı Kızılırmak havzasında ortaya çıktı. Araştırmacılar dualizm ve semavî kurtarıcı gibi bazı ortak inanç ögelerinden hareketle bu isyanı bölgedeki geleneğin bir diğer dışavurumu olarak değerlendirir. Bölgenin Kafkasya, İran ve Arap yarımadasi arasındaki konumu ortaçağ ve öncesinde güney, doğu ve kuzeyden gelen düşünce akımlarına açık olmasını doğurmuştur. Divriği’nin Türk devri, Oğuz beylerinden Emir Mengücek Gazi’nin kurduğu Mengücekoğullarının Divriği kolunun tarihi ile özdeşleşmiştir. Mengücekoğulları, ilk Anadolu Türk beyliklerinin en eskisi ve en uzun yaşayanıydı. Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası’ndan oluşan külliyenin bânisi Ahmed Şah, Divriği Mengüceklerinin dördüncü melikiydi. Divriği Mengüceklerinin herhangi bir savaşa karışmamış olması, barışçı ve itaatkâr bir emirlik olduklarını düşündürtür. Konya Selçuklu hükümdarı II. Kılıçarslan 1180’de Danışmendleri, Alâeddin Keykûbad ise Mengücekoğullarının Erzincan-Kemah kolunu Ulu Cami’nin temellerinin atıldığı 1228 yılında ortadan kaldırmıştı. Divriği Mengüceklerinin İlhanlı egemenliğine kadar hüküm sürdürmesi izledikleri bu siyasetin başarısına bağlanır. Konya Selçuklularının hükümdarı Alâeddin Keykûbad’ın adının Divriği Ulu Cami’nin portali üzerinde son derece sıradışı bir biçimde Ahmed Şah’ın yapı kitabesinin üstünde “Sultanü’l-azam Alâeddin Keykûbad’ın saltanatında” şeklinde geçmesi bu özel konumu vurgular. Külliye, Mengücekoğullarının Divriği ve civarındaki egemenliğini hoşgören Keykûbad’a bir hediye olarak değerlendirilebilir. Divriği’de ilk Anadolu Türk beyliklerinin en eskisi ve en çok yaşayanı Divriği Mengücekleridir. Kentin Mengücek hakimiyeti İlhanlı Hükümdarı Abaka Han’ın 1276-1277’de Memlük Sultanı I. Baybars’a karşı Elbistan’a giderken Divriği’ye uğrayarak surları yıktırmasıyla sona ermeye başlamıştır. Surların yıkılmasının ardından Selçuklu Sultanı III. Alaeddin Keykubad Malatya kuşatmasından bir sonuç elde edemeyip Divriği’ye gelince (1300-1301) burası disiplinsiz askerler tarafından yağmalandı. Şehir daha sonra Kayseri ve Sivas yöresinde Eretnaoğulları’nın hakimiyetine girdi. Kadı Burhaneddin ile Amasya Emiri Hacı Şadgeldi Paşa arasındaki mücadelelerden faydalanan Memlükler tarafından zaptedildi. (1391). Memlük Devleti’nin idari işleri bozulunca Yıldırım Beyazid 1398’de Sivas, Malatya, Besni, Darende ve Divriği’yi Osmanlı topraklarına kattı. Ancak Divriği yaklaşan Timur tehlikesinden dolayı 1401’de tekrar Memlüklere verildi. Divriği Memlük hakimiyeti sırasında Halep eyaletine bağlı pek de önemli olmayan ileri karakol durumundaydı. 15. yüzyılın ikinci yarısında Uzun Hasan’ın, 16. yüzyılın başında Şah İsmail’in kuvvetlerinin Anadolu’ya yönelik hareketleri sırasında Divriği korunaklı konumundan dolayı saldırılara uğramadı. Divriği’nin kesin olarak Osmanlı idaresine girişi, Yavuz Sultan Selim’in 24 Ağustos 1516 Mercidabık Zaferi’nden sonradır. Divriği Osmanlı idaresi altına girdikten sonra merkezle aynı adı taşıyan bir sancak haline getirilip Vilayet-i Arab adıyla oluşturulan beylerbeyliğe bağlandı. Daha sonra bu beylerbeylik dağıtılınca Divriği sancağı Sivas, Amasya, Tokat bölgelerini içine alan Rum beylerbeyliğine dahil edildi. 16. yüzyılda Divriği sancağının Divriği ve Darende adlı iki kazası, bu kazalara bağlı on iki nahiyesi bulunuyordu. Sancak 19. yüzyılda Sivas sancağının bir kazası haline geldi. Cumhuriyet döneminde Sivas’a bağlı bir ilçe merkezi haline getirilen Divriği’nin 1927’de nüfusu 4789 idi. 1937’de önce demiryolu ulaşımına kavuşmuş, ardından buradaki demir cevherinin 1939’dan itibaren çıkarılarak Karabük Demir Çelik Fabrikası’na gönderilmesiyle hayat canlanmaya, nüfusu yavaş yavaş artmaya başlamıştır. 1970’te 10.389 olan nüfus, 1985’te 15.974 ve 1990’da da 17.664’e ulaşmıştır. İKLİM ve COĞRAFYA “Divriği yukarı Fırat havzasının İç Anadolu sınırı yakınında Sivas İlinin Güneydoğusunda yer alır. Divriği İlçesi Fırat nehrinin bir kolu olan Çaltı çayı vadisi kenarında kurulmuştur. Denizden yüksekliği 1225 metredir. İlçenin yüzölçümü 2781, 56 Km. karelik bir alanı kaplar Doğusunda Ilıç ve Kemaliye, Batısında Kangal; Kuzeyinde İmranlı ve Zara; Güneyinde Arguvan, Arapkir, Hekimhan İlçeleri ile çevrilidir. Divriği İlçesi çok dağlık bir bölgeyi içine almaktadır. Dağlar arasında dik ve derin vadiler içerisinde Fırat’ın küçük kolları akmaktadır. Çaltı çayından Fırat’a doğru derin kanyonlar oluşturan arazi rafting ve dağcılık sporuna çok uygundur. Divriği yukarı Fırat havzasının İç Anadolu sınırı yakınında Sivas İlinin Güneydoğusunda yer alır. Divriği İlçesi Fırat nehrinin bir kolu olan Çaltı çayı vadisi kenarında kurulmuştur. Denizden yüksekliği 1225 metredir. İlçenin yüzölçümü 2781, 56 Km. karelik bir alanı kaplar Doğusunda Ilıç ve Kemaliye, Batısında Kangal; Kuzeyinde İmranlı ve Zara; Güneyinde Arguvan, Arapkir, Hekimhan İlçeleri ile çevrilidir. Divriği İlçesi çok dağlık bir bölgeyi içine almaktadır. Dağlar arasında dik ve derin vadiler içerisinde Fırat’ın küçük kolları akmaktadır. Çaltı çayından Fırat’a doğru derin kanyonlar oluşturan arazi rafting ve dağcılık sporuna çok uygundur. İlçede Karasal iklim özellikleri görülür. Eskiden kışları çok karlı ve soğuk, yazları sıcak ve kurak olmasına karşın barajların etkisi ile iklim yumuşamıştır. İlçenin bazı dağlarında meşe, ardıç ve çam türü seyrek orman alanları mevcuttur. İlçenin önemli dağları: Kuzeyde Çengellidağ (2650), Deli dağ(2150), Efendi, Göldağ ve Akdağdır. Güneyde Yama, Demirli, Geyikli, Güney Doğuda Sarıçiçek, Doğusunda Iğımbat, Batıda Dumluca yer almaktadır. Dağların yüksek, serin ve yaylacılığa elverişli şeklide otlaklarla kaplı olması, ayrıca toprak veriminin düşüklüğü de yaylacılığı ön plana çıkarmıştır. Başlıca yaylaları: Yama, Sarıçiçek, Göldağı, Eğrisu, Demirli ve Dumluca yaylası olmakla birlikte birçok köyün kendine ait yaylaları vardır. Son yıllarda yaylalarda arıcılık yaygınlaşmıştır. İlçenin en önemli akarsuyunu Kangal İlçesi Karagöl dağlarından çıkan çaltı suyu teşkil eder. Bu su aktığı vadi boyunca tekbir fayda sağlamadan Kemaliye İlçesi topraklarında kara suyla karışarak Fırat’ı oluştur. Sulamada fayda sağlayan bu suyun kollarıdır. Bunların en önemlisi Sincan ve Hamu dereleri ile Nıh çayı ve Palha çayıdır. Türbeler ve Kümbetler “Divriği ve çeresinde bulunan türbeler Molla Yakup Türbesi, Hüseyin gazi Türbesi, Seyitbaba Türbesi, Araplık, Ağar, Dörtardıç, Değnekli Havuz, Garip Musa, Koca Haydar, Fıdıl, Melek Şah türbeleridir. Sitte Melik Kümbeti: Mengücekoğullarından Emir Süleyman Seyfeddin Şahinşah için 1195 yılında yaptırılmıştır. Sekizgen planlı, sivri pramidal külahla örtülüdür. Tamamı kesme taştan inşa edilen türbenin süslemeleri dikkati çekmektedir. Kemareddin Kümbeti: Emir Kemareddin, Mengücekoğullarının hazinedarıdır. 1196 yılında yaptırılmıştır. Sekizgen planlı, içten kubbe dıştan pramidal külahla örtülüdür. Kemenkeş (Nurettin Salih) Kümbeti: 1240 yılında yaptırılmıştır. Sekizgen planlı içten kubbe dıştan pramidal külahla örtülüdür. Naip (Gazezler) Kümbeti: Kitabesine göre 1291 yılında Naifı Eşref için yaptırılmıştır. Sekizgen planlı pramidal külahlıdır. Sinaniye Hatun Türbesi: Kalealtı mahallesindedir. Harap bir haldedir. Muhtemelen Mengücekoğulları dönemine aittir. Bunlardan başka; Ahi Yusuf Türbesi (13’üncü yüzyıl). Araplık türbesi, Saracın Türbesi (18’inci yüzyıl) Nasreddin Mehmet Yatırı (1489), Dumluca Köyü Dilber Kümbeti (13’üncü ve 14’üncü yüzyıl), Seyit Baba Türbesi, Saçlı Baba, Akça Baba, Hasan Paşa Türbesi, Hüseyin Gazi Türbesi, Gani Baba Türbeleri de vardır. DİVRİĞİ EVLERİ “ Divriği evlerinin tarihi uzantısı kale çevresine yerleşme ile başlar. Bu dönemde kale içine sığmayan halk (Ermeni, Rum, Türkmen) kale dışına taşmıştır. Divriği evlerinin tarihi uzantısı kale çevresine yerleşme ile başlar. Bu dönemde kale içine sığmayan halk (Ermeni, Rum, Türkmen) kale dışına taşmıştır. Ermeniler ve Rumlar Taşbaşı, Çirgişan, Güllübağ ve Horevenk mevkilerine, Türkmenler Ulucami, Kale, Iğımbat tepesi etekleri ile Mercan Tepe mevkiilerine yerleşmişlerdir. Bu evler 17. yüzyılın sonlarına kadar tek katlı olup hımış tekniği ile yapılmış evlerdir. Türkmenlerde evler, zemin taş ve ardıç ağaçlarıyla sıkıştırılır ve üzerine dikmelerle bina inşa edilirdi. Ermeni ve Rumlarda ise temel açılır su basmana kadar taşla sonra kerpiçle örülürdü. Bunların bulunduğu mevkilere eski Divriği adı verilmiştir. Bu tip evlerin bazılarının harabeleri bugün dahi görülebilmektedir. Köse Paşa’nın önderliğinde Abuçimen Deresi’nin batı yakasına ev yapımına başlanmış, yeni mahalleler kurulmuştur. Bu gelişme 16. yüzyılın sonları 17. yüzyılın başlarındadır. Günümüze kalan evler yeni yapılaşma baladıktan sonra yapılan evlerdir. İnşaatlarında hımış tekniği kullanılmıştır. Bu teknik ahşap taşıyıcı aralarının kerpiçle doldurulmasıdır. Genel olarak iki katlı yapılmışlardır. Plan olarak alt katlar, ahır, anbar, kışlık bölümler, mutfak gibi kısımları; üst katlar yazlık ve kışlık odaları, divanhane, kahve ocağı, misafir odası gibi bölümleri kapsamaktadır. Evler genel olarak sokağa, avluya ve bahçeye doğru geniş manzaralı, asıl cephelerini avluya dönmüş şekilde inşa edilmişlerdir. Selamlık kısmının başoda (yaz odası) denilen bölümünde sokağa ve avluya taşmalar yapılmıştır. Evlerin bir cephesi kıbleye dönük olacak şekilde konumlanmıştır. Odalar genellikle dikdörtgendir ve giriş kapıları dip köşeye yerleştirilmiştir. Nimseki ve Toyhane gibi Anadolu evlerinde pek rastlanmayan mekânlar oluşturulmuştur. Divriği’de ahşap ve alçı süslemelerin güzel örneklerinin görüldüğü evler birçok bölgeye göre daha iyi muhafaza edilmiştir. Ahşap süsleme özellikle tavanlarda, ayrıca kapı, yüklük ve dolaplarda kullanılmıştır. Divriği evlerinde tavanlar mertek (kaplamasız) tavanlar, düz tavanlar, nakışlı tavanlar (yıldızlı tavanlar) olmak üzere üç şekilde görülür. Mertek tavanlar malzeme kalitesine göre Kallenguç (kırlangıç) ve Hampoş tavanlar olmak üzere ikiye ayrılır. Nakışlı tavanlar, ince işçiliği ve motiflerin güzelliği ile ahşap süslemenin en yoğun uygulandığı örneklerdir, Çarkıfelekli ve İşlemeli tavanlar olmak üzere iki gruba ayrılır. Alçı süslemeler genellikle varlıklı ailelere ait evlerin selamlık bölümlerinde yer alan ocak ve çiçekliklerde görülür. Ocak ve çiçekliklerde barok tarzındaki bitkisel motiflere rastlanmaktadır. Kentte 300 üzerinde görülmeye değer ev olup, 120 ev tescillenmiştir. Plan Özellikleri: Avlu ve Cümle Kapısı: Geleneksel Divriği evleri duvarların arkasında yer alan büyük avlular ve bahçelerin içine yerleştirilmişlerdir. Sokaktan avluya genellikle çift kanatlı cümle kapısı ile girilir. Cümle kapıları çift kanatlı, kiremit saçaklarla örtülmüş ve özellikle çam ağacından yapılmıştır. Kapılar kentte demirciliğin güzel örnekleri olan tokmaklar (şakşaklar), ’çekecek’ adı verilen demir halkalar, anahtar ağızlıklar, kilitler ve kapı kolları (kos) ile süslüdür. Ayaz ve Bahçe: Divriği evlerinde avlu genellikle harem ve selamlığı ayırmak amacıyla orta kapı adı verilen çift kanatlı ikinci bir kapı ile bölünmüştür. Harem bölümünün ön tarafında yer alan ikinci avluya ’ayaz’ adı verilir. Burada dış ocaklık, fırın, tandır, ambar, odunluk, ahır, tuvalet ve örtme yer alır. Ayazın Divriği evlerindeki en önemli özelliği sadece kadınlara ayrılmış bir bölüm olmasıdır. Ayaz aynı zamanda avlu ile bahçe arasındaki geçişi sağlamaktadır. Bahçeler çeşitli meyve ağaçları, sebze tarhları, küçük bir yoncalık veya bostan bölümlerinden oluşmaktadır. Selamlık (Dışarı Daire): Selamlık genellikle iki katlıdır. ’Yaz odası’ (başoda) ve kış odasının sokağa cepheleri vardır. Bazı evlerde ’yıldız köşkü’ denilen beşgen ya da altıgen planlı bir asma kat ilave edilmiştir. Yaz odası dışarı dairenin en önemli odasıdır. Geniş ve çok pencerelidir. Yaz odaları özellikle tavan süslemeleri ile dikkat çeker. İkinci oda olan ’kış odası’ yaz odasına göre daha dar, az süslemeli ve az pencerelidir. Odayı ısıtmak için kullanılan ocak odanın temel elemanıdır. Selamlıkta bu odalardan başka küçük bir ocakla ısıtılan, bir sedir ve bir penceresi olan ’kahveocağı’ denilen bir oda bulunur. Selamlığın alt katında ’atörtmesi’ denilen bir açıklık bulunur. Evin ve misafirlerin binek hayvanları gündüz buraya bağlanır. Atörtmesinin yanından bir kapıyla binek hayvan ahırlarına girilir. Üst kata atörtmesinin önünden avludan biraz yüksekçe olan sahantaşından başlayan ahşap bir merdivenle çıkılır. Bu merdivene ’ayakçak’ denir. Üst katta ’ayakçakbaşı’ denilen bir sahanlığa çıkılır. Ayakçakbaşı ’divanhane’nin girişidir. Divanhane bir tarafı açık büyük bir sofa görünüşündedir. Yaz aylarında akşam oturmaları burada yapılır. Evde erkek misafir olmadığı zamanlar kadınlar günlük işlerinin çoğunluğunu burada yaparlar. Divanhanedeki selamlık kapısından ’aralık’ kısmına girilir. Burası odalara açılan kapıların bulunduğu küçük bir bölmedir. Başoda (Yaz Odası): Geniş boyutları ve dekorasyonuyla ilgi çeken en önemli oda başodadır. Başoda 1850’den sonra ’yaz odası’ ismini almıştır. Selamlık biriminin asıl kısmını oluşturur. Başodanın cephesi sokağa ve avluya taşkın durumda inşa edilmiştir, bu nedenle bol ışıklı, sokağa hakim bir konumdadır. ’Aşağı seki’, ’kilimüstü’ ve ’nimseki’ olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Aşağı seki kapıdan girilen ilk bölümdür. Suluk ve çiçeklik bu bölümde bulunur. Kilim üstüne alçak bir seki ile çıkılır. Asıl oturma işlevi kilimüstü kısmındadır. Nimseki ise sohbetleri dinlemeleri ve oturmaları için genç erkeklere ayrılmış olan kısımdır. Ayrıca yatıya kalan misafirler de burada ağırlanır. Başodanın tavanında ahşap işçilikleri ön plana çıkar. Ayrıca alçı çiçeklik ve ocaklar bu odanın önemli bölümleridir. Yıldız köşkü (Cihannüma): Divriği evlerinde selamlık bölümünden merdivenle çıkılan bir oda olan ’yıldız köşkü’ üçüncü kat olarak görünmektedir. Türk konut mimarisinde ’cihannüma’ olarak adlandırılan bu bölüm Divriği’de yıldız köşkü olarak adlandırılır. Tüm cepheler üzerinde yer alan pencereler bu odayı seyir ve dinlenme odası yapmıştır. Dikdörtgen, çokgen ve yuvarlak planlı örnekleri vardır. Merdivenler: Geleneksel Divriği evlerinde ’ayakçak’ adı verilen merdivenler iç ve dış olmak üzere iki çeşittir. Dış merdivenler avludan birinci kata çıkışı sağlayan ahşap asma merdivenlerdir. İç mekânda yer alan, katlar arasında geçişleri veya harem ve selamlık arasındaki bağlantıyı sağlayan merdivenler de ahşaptır. Divanhane (Sofa): Türk konut mimarisindeki ’sofa’nın Divriği evlerinde aldığı isimdir. ’Divanhane’ avlunun selamlık girişinin ön kısmında yer alan dikdörtgen veya kare planlı dış merdivenle çıkılan yarı kapalı mekândır. Ön tarafı açıktır, yan tarafları selamlık giriş kapısı ve duvarlarla çevrilidir. Bazı evlerde süslemeli ahşap tavanlar, ’köşk’, ’apteshane’ ve ocak da eklenmiştir. Divanhanenin ön tarafı açık olduğu için ahşap korkuluklarla kapatılır. Divanhane evlerin selamlık tarafında yer aldığından erkek misafirlerin ağırlandığı mekândır. Harem (İçeri Daire): Harem bölümü genellikle tek katlıdır. Hareme giriş ’ayaz’ adı verilen avludan ’örtme’ denilen, bir kısım ile yapılır. Örtme, Divriği ve yakın çevresi tarafından kullanılan bir isimdir. Örtmeye açılan cümle kapısı ile içeri daire aralığına girilir. Bu dairede en önemli bölümler ’toyhane’, ’ocaklık’ (mutfak) ve ’kiler’dir. Ayrıca evin genişliğine göre birkaç oda bulunur. Toyhane kışın ailenin topluca oturmasına, yemek yemesine, el işi yapmalarına göre planlanmıştır. Girişinde dikdörtgen veya kare biçimli bir ’aşağı seki’, buradan bir basamakla çıkılan uzun dikdörtgen biçimli bir ’kilimüstü’, kilimüstünden bir basamakla çıkılan ’kürsübaşı’ kısımları bulunur. Örtme: Evlerin ayaz kısmında, harem girişinin ön tarafında yer alan, ayazdan bir iki basamakla çıkılan, dikdörtgen veya kare planlı sundurma şeklindeki yarı kapalı mekândır. ’Örtme’ yaz aylarında günlük işlerin yapıldığı, misafirlerin ağırlandığı ve akşamları ev halkının oturduğu bölümdür. Toyhane: Geleneksel Divriği evlerine Türk konut mimarisi içinde önemli bir kimlik kazandıran en önemli mekândır. ’Toyhane’ başka bir bölgede yer almayan sadece Divriği’ye özgü yaşam alanıdır. Selçuklularda kullanılan "Tabhane" (Toyhane) lerin, yakın bir adla Divriği evlerinde yaşıyor olması ilgi çekicidir. Toyhane geleneği Divriği’de 20. yüzyılın ikinci çeyreğine kadar kullanılmıştır. Özellikle kış aylarında bütün yaşamın geçtiği, yemeklerin yendiği, misafirlerin ağırlandığı, düğün, sünnet, cenaze gibi törenlerin yapıldığı bir salondur. Evlerin harem bölümünde yer almaktadır. Toyhane, ’aşağı seki’ (ayakterzi), ’kilim üstü’ (kilim mağı) ve ’kürsü başı’ olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Aşağı seki kapı girişinde yer alan kare planlı alandır. Bu bölümde ’suluk’ adı verilen alçak bir raf yer alır. Burada su kabı, ibrik, leğen, sabun gibi eşyalar bulunur. Evlerin mutfak kapısı da bu bölüme açılmaktadır. Aşağı sekiden bir basamakla çıkılan dikdörtgen planlı kilim üstüne çıkılır. Asıl oturma alanı olan kare planlı kürsü başı bölümünün tam ortasında kürsü adı verilen ısınma aracı vardır. Kürsü başında, dört tarafta ortalama 90 cm boşluk bırakılarak zeminden yaklaşık 25-35 cm derinlikte çukur açılır. Çukurun tam ortasına topraktan yapılmış çanak biçiminde ateşlik yerleştirilir. Üzerine dört ayaklı 60-70 cm yüksekliğe sahip ahşap ’kürsü masası’ yerleştirilir. Masanın üstüne ’kürsü yorganı’ denilen biri büyük diğeri küçük iki yorgan örtülür. Yorgan ısının etrafa dağılmasını önleyerek kürsü başında her zaman sıcak bir ortam olmasını sağlamıştır. Ocaklık (Mutfak): Divriği’de mutfak ’ocaklık’ ismini almıştır. Evlerin çoğunda iki mutfak vardır. Harem bölümünde yer alan içeri ocaklık ısıdan yararlanmak amacıyla genellikle toyhanede aşağı sekiye açılmaktadır ve orta büyüklükte bir oda seklindedir. ’Kahve ocağı’ küçük bir ocağın yer aldığı, misafirlere kahve ikramı için kullanılan bölümdür. Bu ocak selamlık bölümünde başodaya yakın bir yere yerleştirilmiştir. Dış Ocaklık: Yıllık işlerin yapıldığı yerdir. Tandır bu mekanda bulunur. Düğün, Gor gibi toplu yapılan davetlerde yemekler burada pişirilir. DİVRİĞİ KALESİ “Divriği Kalesi: Divriği’de bulunan bu kale Mengücekoğulları dönemine aittir. Kalenin yapımını belirten iki satırlık kitabesi kapı üzerinde bulunmaktadır. Bu kitabeye göre kale; "Mengücekoğlu Seyfeddin Şehin Şah Bin Süleyman" tarafından 1181 yılında yapılmıştır. Buradaki bir başka kitabede ise mimarının; Megaralı Hasan Bin Firuz olduğu belirtilmiştir. Kale kesme taştan, iç ve dış olmak üzere iki bölüm halindedir. Günümüze yalnızca dış kaleye ait surların bir bölümü gelebilmiştir. Bu surların uzunluğu 1,5 km2’dir. Kalıntılarından yuvarlakbir alanı kapladığı anlaşılmaktadır. Ayrıca yuvarlak ve kare planlı kulelerle desteklenmiştir. Kale içerisinde ambarlar, cephanelikler, sarnıçlar, su kuyuları ve kışla yapıları bulunuyordu. Günümüze yalnızca kare planlı olan kulelerden biri gelebilmiştir. Kalenin girişi tümüyle tahrip olmuştur. Kalenin altında bir de mağara bulunmaktadır. Ancak bu bölüm yeterince araştırılıp, incelenmemiştir. Kesdoğan Kalesi: Divriği Kalesi yakınında bulunan Kesdoğan Kalesi hakkında yeterli bilgi ve belge bulunmamaktadır. Bununla beraber bu kalenin Divriği Kalesi’nin gözetleme karakolu niteliğinde yapıldığı sanılmaktadır. Konumu itibarı ile bir kartal yuvasını andıran bu kale çok yüksek sivri bir tepenin üstünde yapılmıştır ve Çaltı Çayı boyunca uzanan derin kanyonu seyretmeye müsaittir. DİVRİĞİ HANLARI Burma Han: Divriği İlçesine bağlı Duru Köyü Mezrasında Çaltı Irmağı kenarında 1200’lü yıllarda Mengücekoğulları tarafından yapılan bir handır. Dumluca Hanı: 1200’lü yıllarda Mengücekoğulları tarafından yaptırılan han Dumluca Köyüne yaklaşık 2 km. mesafededir. Pamuk Han: Demirdağ, istasyonunu yakınındadır. Duvarların büyük bir bölümü ayaktadır. Üst örtüsü yıkılmıştır. Mirçinge Hanı: Handere köyündedir. Mengücekoğulları döneminde yapılmıştır. Sadece kapalı mekanlardan oluşmaktadır. Dipli Han: Günbahçe köyü ile Dumluca Köyü arasındadır. Duvarları ve üst örtüsünün büyük bir bölümü ayaktadır. DİVRİĞİ CAMİİLERİ AhmetPaşa Cami, Abuçimen Cami, Boyalı Cami, Cağlı Cami, Celdek Cami, Gökçe Cami, Horevenk Cami, Kantebe-İmamoğlu Cami, Kültür Cami, Kadıasker Cami, Hacıosman Mescidi, Mahcami, Kemankeş Cami, Karamahmut Cami, Saray Cami, Süleymanağa cami, ZelihaHatun Cami, Şemsi Bezirgan Cami, Selavattepe Cami. Cedit Paşa Camii: Aynı isimle anılan mahallededir. 1799 yılında yapılmıştır. Bezemeleri Ulu Camiinde görülen süslemelerin kaba bir taklididir. Minaresi siyah-beyaz kesme taş örgülüdür. Bundan başka Abı Çimen Camii (1840), Gökçe Camii (1844), Zeliha Hatun Camii (1869), Hacı Osman Mescidi, Kemenkeş Camii, Şemsi Bezirgan, Kültür, Ahmet Paşa, Süleyman Ağa, Tavukçu, Turabali Mescitleri vardır. Kale Camii: 1180 yılında Süleyman Şah oğlu Emir Ihsak tarafından yaptırılmıştır. Türklerin en eski yapısından biri olması nedeniyle büyük önem arz etmektedir. Dış görünüşünün zenginliğine rağmen içi yalındır. Bu cami Türklerin Anadoludaki ilk yapıtlarından biri olmasına rağmen, çürümeye terk edilmiştir. DİVRİĞİ HAMAMLARI “Divriğideki tarihi hamamlar; Aşağı Hamam (Hamam-ı Süfla-Acı Hamam-Kayaoğlu Hamamı) Bekir Çavuş Hamamı ve İmamoğlu Hamamlarıdır. DİVRİĞİ KİLİSİLERİ Yukarı Kilise: Kalenin batısında büyük bir bölümü yıkılmıştır. Aşağı Kilise: Yukarı Kilisenin altındadır. Duvarlar ve üst örtü büyük çapta yıkılmıştır. Kayaburun Köyü Kilisesi: Aynı adla anılan köyün girişindedir. Bunlardan başka; Kaya Yakup Kilisesi, Erşün Kilisesi, Uzunkaya (Pargam) Kilisesi, Güresin ve Venk mevkiinde bulunan kiliseler vardır. DİVRİĞİ YEMEKLERİ “Divriği, zengin bir yemek ve mutfak kültürüne, sofra görgüsüne ve geleneklerine sahip bir yöredir. Divriği, zengin bir yemek ve mutfak kültürüne, sofra görgüsüne ve geleneklerine sahip bir yöredir. Sonbaharda geleneksel olarak etlerden kavurma/etlik yapılır. Bitkisel besinlerden en çok kullanılan buğdaydır. İlçe sınırları içinde yetişen sebzeler, kendiliğinden yetişen bitkiler, sofralarda zengin bir çeşitlilik olarak karşımıza çıkar. Divan-ı Lügat-it Türk’te yer alan kömbe, kuymak, tutmaç, umaç ve ugut, Divriği mutfağında pişen yemeklerdendir. Elma, ayva ve armut meyvelerinin kurularına gah, kayısı ve erik kurusuna çir, dut kurusuna ise çemiç adı verilmiştir. Ayrıca, Divriği cevizi ünlüdür. Kurubaklagiller Divriği mutfağında önemli yer tutan diğer bir besindir. Baharatlardan ise en çok reyhan, anuhotu (anık) isimli dağ reyhanı ve kekik kullanılır. Pilavlar Alatlı pilav: Diğer adları; Divriği pilavı, muhaşerli pilav, ak pilav, çocukların deyimiyle de uyuyan pilavdır. Bayramlarda düğünlerde, özel misafirler için ve iftar sofralarında pişer. Pilav için önce muhaşer hazırlanır. Muhaşer, ıslatılarak kabuğu çıkmış ve ikiye ayrılmış nohuttur. Daha sonra üzüm ayıklanır. Pilavda kullanılan üzüm, bu yörede bamya, parmak ya da Besni üzümü adıyla bilinir. Et olarak koyun, keçi, tavuk, hindi hatta geyik eti, bıldırcın eti, keklik eti konulabilir. Kefleme yapılır. Kefleme etin kemikten ayrılıp parmak büyüklüğünde parçalara bölünmesidir. Keflenmiş et sinilere serilir, üzerine alat (pilava lezzetini veren baharat); bahar, karabiber, karanfil ve tuzdan oluşan karışım serpilerek üzeri tülbentle örtülür. Bu işlemler bir gün önceden yapılır. Daha sonra kuru soğan ve alat katılır. Baharatlı soğan yağda bir iki kez çevrilir. Bir gün önceden hazırlanmış karışım konur ve karıştırılır. Üzerine tuzlu suda bekletilip süzülmüş pirinç ve yeteri kadar su eklenip pişmeye bırakılır. Pişmeye yakın tereyağı eritilip dökülür. Piştikten sonra üzerine temiz bir bez örtülüp demlenmeye bırakılır. Tepsi ya da lengere ters çevrilerek sofraya getirilir. Üzüm hoşafı ile ikram edilir. Ayrıca Dibi döşemeli pilav, Çandır Baba pilavı, Pullu pilav yöre yemeklerindendir. Çorbalar: Tırta, Baduç aşı, Düğürcek aşı (pıt pıt aşı), Ekşi aşı (eşgiaşı), Helle aşı, Bulgurlu süt aşı, Sütlü yarma aşı, Tırhıt, Umaç aşı, Tutmaç aşı, İnce erişte aşı, Yoğun erişte aşı, Kellecoş, Tirit, Pastigan aşı, Borana Et Yemekleri ve Köfteler: Beyran, Gömlek dolması, Köz kebabı (külbastı), Kuzu dolması, Ciğer sarması, İskembe (has)-Mumbar (sucuk), Tavuk-hindi (culluh) dolması, İri köfte (içli köfte), Ayranlı köfte/yoğurtlu köfte. Sarmalar: Karayaprak sarması, Herdemgüzeli sarması, Evelik sarması, Kazankarası sarması Yörede Yetişen Bitkiler ve Sebzeler: Herdemgüzeli (perdemgüzeli), evelik, pürpürüm, kazankarası, yemlik, tellice, kuşkuş (guşguş) ve yüksüfotu gibi bitkiler bahçelerde kendiliğinden yetişir. Akpancar tarlalarda, ışkın (eşkın), madımak (madımalak), kuzu kulağı, teke sakalı, hıyarcık, kasnı, kenger, çiriş ise kırlardan ve dağlardan toplanan bitkilerdir. Ayrıca; Baduç kavurması, Patlıcan kabuğu yemeği, Kabak çiçeği dolması, Sarmısaklı kök, Yer elması, Kazankarası, Göbelek, göbek (mantar), Yarpuz/narpuz, Yemlik bulunur. Diğer yemekler: Keşkek, Gendime pilavı, Pancar pilavı, Cumur, Sırım Hamurişleri ve Tatlılar: Babikko, Bazık, Beksimet (peksimet), Bisi, Hurma, Gatmer (katmer), Kopili, Kömbe, Dönderme, Kapama, Külleme, Pazik, Yufka kızartması yörede yapılan başlıca hamurişleridir. Divriği mutfağında sütlü tatlılar, meyve ve baklagiller ile yapılan tatlılar ve unlu tatlılar yer almaktadır. Aslak (kuru kayısı) kavurması, incir kavurması, ayva dolması, sütlü pekmezli elma dolması, cevizli elma dolması, cevizli havuç, ballı börek, ballı kabak, bastık (dut pekmezi) kavurması (kombis), datlas (aşure), hasirde, kar helvası, hurma-tava hurması, kadayıf (gadeyif), kaygana/ballı yumurta,kuymak (guymah), baklava (paglava), dilber dudagı, hanım bilegi, sarıgı burma, sütlaç (süt ası), tohinik, tel tel (tel helvası), ugut yörede yapılan başlıca tatlılardır. Ayrıca gül, kabak, karakemas (erik türü) reçelleri, gül şurubu, vişne, kayısı, kızılcık şerbeti yöresel reçel ve şerbetlerdir. Kiler (kilar) kültürü: Divriği mutfağında kiler, önemli bir yer tutar. Yazdan sebze, meyve, süt ürünleri ile kış ayları için çeşitli hazırlıklar yapılır. Hem ekonomik yönden, hem de besin yönünden yemeklere destek olur. Yörede yapılan başlıca turşular şunlardır; Alıç (Aluç) turşusu (bir çeşit dağ meyvesi), Baduç tursuşu (yeşil fasülye), Dip turşusu (pancar kökü), Kabak turşusu, Karpuz-kelek turşusu, Tırhik armudu turşusu. Hazırlıklar içinde kurutmalıklar önemli bir yer tutar. Baduç kurutması, Bamya kurusu, Biber kurusu, Kabak kurusu, Patlıcan kurusu, Anuh kurusu, İreyhan kurusu, Maydanoz kurusu, Nane kurusu yörede hazırlanan kurutmalıklardır. Kabuğu soyularak kurutulan meyveler kak, çekirdekli olup kurutulanlar çir ismini alırlar. Bunlar şöyle sıralanabilir; Elma gahı, Armut gahı, Ayva gahı, Erik çiri, Kızılcık çiri, Aşlak (kayısı) çiri, Berge çiri, Vişne kurusu. Ezmeler, adından da anlaşılacağı gibi ezilip pişirilerek elde edilen meyve ve sebzelerdir. Bunları şöyle sıralayabiliriz; Erik ezmesi, Kayısı ezmesi, Kızılcık ezmesi, Domates ezmesi (pelver), Biber ezmesi. Bastık (bastıh), meyvelerin ezilip, pişirilip süzüldükten sonra yeniden kaynatılıp koyulaştırılarak bez ya da tepsiye serilerek pestil haline getirilmesine denir. Ekşi kış eriği veya aluçar (can eriği) bastığı, Berge (Aşısız kaysı) bastığı, Dut bastıgı, Hamam bastıgı (karışık meyveler) yörede yapılır. Bunlardan başka ayrıca saruç, Dut pekmezi (tutbalı), Sütlü pekmez de yörede hazırlanan yiyecek türleridir. Saruç, içi ceviz ya da meyveyle, dışı dut ya da üzüm şırasıyla elde edilen eğlencelik yiyecek türüdür. Sütlü pekmez dut pekmezinin içine süt ilave edilerek yapılır. Özel Gün Yemekleri Şeker Goru: Nişanlı kıza oğlan evi tarafından kayınvalidesi, görümcesi, yengesi hatta komşusu tarafından şeker ikramı yapılması geleneğine şeker goru denir. Bu gelenek halen sürmektedir. Elmalı Semah: Düğünden önce kız evinde kına gecesi yapılırken, oğlan evinde damat arkadaşlarıyla elmalı semah yapar. Sarmalar, köfteler, ciğer kavurmaları, ve salataların yanında; meyveler, özellikle de bol elma yiyerek gençlerin çalgılar eşliğinde neşe eğlendikleri, karşılıklı kaşık havası oynadıkları bir tören olan elmalı semah bir çeşit bekârlığa veda, evliliğe uğurlar olsun toplantısıdır. Hacı Düğünü ve Hacı Yemeği: Hacıların döndüğü gün, ya kendi evinde ya da bir yakınının evinde 10-15 kişilik bir karşılama yemeği yapılır. Eğer evde nişanlı gençler ya da sünnet olacak çocuk varsa bunların düğünü hacı yemeği ile birlikte yapılır ki buna hacı düğünü adı verilir. Eğer yoksa bu yemeğe sadece hacı yemeği adı verilir. Çandır Baba Pilavı: Mahalle çocukları Çandır Baba aracılığıyla yağmur yağmasını isterler. Bir sırığa korkuluk gibi eski püskü elbiseler giydirilir ve kuvvetli bir çocuk Çandır Baba adı verilen bu korkuluğu alır ve öne düşer, arkada mahallenin diğer çocukları hep bir ağızdan tekerleme söylerler. Bunu söyleyerek mahalleyi dolaşan çocuklar gittikleri evlerin kapılarını çalarak bulgur ve yağ isterler. Kimi ev yağ, kimi ev bulgur verir, kimi evler de çocuklara, öncü bir yağmur gibi su serperler. Topladıkları malzemelerle, yaşlı bir hanım tarafından evlerine buyur edilirler. Kadın dua ederek pilavı ocağa koyar. Birlikte oturulup yenilir. Böylece sofradan kalkmadan duaların kabul edildiğine inanılır. KAYNAK;DİVRİĞİ BELEDİYESİ
DİVRİĞİ
Çaltı çayı yamacında ne güzel Medeniyet beşiğidir Divriği Ozanlarla türküleri çok özel Ay yıldızın aşığıdır Divriği Şu Sivas’ın tam kalbinde durduğu Emir Mengücek Gazi’nin kurduğu Gezenlerin Ulu Cami sorduğu Yarınların ışığıdır Divriği Selçuklu dönemin başkenti ilim Analar bacılar dokuyor kilim Alimi aydını öğretir bilim İlim irfan eşiğidir Divriği Sevinçte hüzünde olur orada Dil din ırk ayrımı olmaz burada Muhammed Mustafa solda şurada Hazret Ali döşeğidir Divriği Kemaliye Kangal açılmaz ara Hekimhan Ilıç’a yakındır bura İmranlı Arguvan Arapkir Zara Türkmenlerin kuşağıdır Divriği Eğrisu Demirli Dumluca Yama Sarıçiçek Göldağ gezmeli ama Sayısız nimeti doldurur cama Erenlerin kaşığıdır Divriği Değer verir eşi kızı kadına Pilavı var Çandır Baba adına Git Resuli;bakmalısın tadına Helâl rızkın uşağıdır Divriği ..........19.07.2022 Resul Civcik"Ozan Resuli"-Karaman/Ayrancı Resim;Anonim,Fotoşhop;bana ait. _______________________________________________ Şuraya bir DİVRİĞİ ŞİİRİ de ben kondurayım. Sivas Divriği İlçesini yedi kıtaya sığdırmak mümkün değildir. Zor bir giydirme ayak seçerek on birlik hece vezninde, Okuyup araştırarak Sivas Divriği ilçemize, bir Şiir de ben yazayım dedim. Tüm Divriği ve Sivaslılara gelsin. Bu Şiirimi onlara armağan ediyorum. kabül oluna. Şiirimi Okuyup beğenen hislenen yorumlayan, Şiir sever Dostlarıma,Selâm ve Duâ ile Sevgiler. |