Ama SuskunduŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Teyzemin sonsuzluğa gidişi 04.Temmuz 2008 Ülkü anne.
Teyzemin muzdarip olduğu hastalığı sadece 13 gün sürdü. O gece saat 24’de öldüğünde onun ölümünü o gece hastanedeki nöbetçi doktora haber vermedim.Kolunun birisinde serum ,diğerinde de kan seti takılıydı. Çok yorgun nöbetçi hemşire hanıma,."Siz dinlenin sizin yerinize diğer arkadaşınıza haber veririm.Serum sabah 05’de ancak biter"deyip onu gönderdim.Onu gönderdikten sonra yavaşça serumu ve kan setini kolundan özenle çıkarttım.Önce küpelerini sonra elleri şişmeden yüzüğü vs çıkartıp sabunlu suyla her tarafını sildim. Üç yaşındayken annesi ölen teyzem çocukluğundan beri karanlıktan korkarmış.O nedenle çoktan ruhunu teslim eden teyzemi korkmasın diye morga göndermedim.Önce bütün dualarımı okudum sonra kimsenin sarılmasından hoşlanmayan teyzemin ilk defa yanına yatıp ona sıkıca sarıldım.Yüzünü kaç defa öptüğümü bilmiyorum. Sabaha kadar hem kendim için hem de onun için ağlarken kulağına onunla örtüşen ortak hayatımız fısıldar gibi anlattım.Saat 05’de hemşire hanım geldiğinde öykümüzün son bölümündeydik.Işıklar kapalıydı,"Hadi uyu serum bitmedi"deyip geri gönderdim.Sabah nöbetçi doktor visit yaparken söyledim gerçeği. Bir mum gibi erimişti teyzem her yanışında tükenen.O gece mum son defa ışığını saçtı ve ebedi söndü.Onu özlüyorum hem de çok.Sonra son mekanına uğurlamak için12 saatlik bir yolculuğa çıktık .
İri ,koyu kahve mi desem yoksa kehribar mı desem bir çift göz,
Donuk ,soru sorar gibi ve derin karanlık kuyularda birini arar gibi , Dehşetli ,ürkek bir bakış fırlatıyor yuvalarından. Sanki bir katliama tanık olmuş. Ya da yangınlar ortasına eli kolu bağlı kalmış çaresiz mi çaresiz. Son umut ,son bekleyişin son çırpınışın dehşeti. Ya saçlar … Darma dağınık ,tel tel olmuş. Avcının elinden kaçan turnanın yaralanmış hali. Avcı mı vurdu seni ,derinden yaralısın… Uçup gidecek yerin mi kalmadı , Yoksa yaranı saracak el mi bulamadın , neşter mi yok. Seni sevgi ile bağrına basacak kolları mı bulamadın. Ama saçlar inadına kömür karası, katran karası . Elmacık kemikleri çıkmış ortaya. Solmuş gül misali kalmamış yüzünün şölvesi. Çoktan erimiş al yanaklar . Kaybolmuş sevgi dolu ifadesi. Ağız hükmü ile ortada inci gibi dizi dişleri… Ama suskun, susmuş gülü solmuş bülbül misali gül dudaklar. Evet çaresizliğin,kayan yıldızın son ışığının yansıması gibi . Ne yangın , ne de ölüm kusan mavzer yarası, Ne de sıcak savaşın dehşeti bunlar. Kendi yürek yangınının ,yalnızlığının ve Derin iyileşmez derdinden kaçışın son bekleyişi , son umudu bunlar. Umuda kaçısın veya iyileşme şansını ya yakalayamazsamın dehşeti. Ey ölüm ,ey çaresizlik ne korkunçsun sen. Sanki son kez bakış , dünyaya ve yaşama. Hani idama giderken elleri ve ayakları bağlıdır da, Bir umutla durur da bakar ya geri işte öyle. Ama bunun bağlı yeri yok, sadece kendi yatağa bağlı. Özgür ama tutsak beden. Bu bakışta binlerce soru gizli ,cevabı hiç olmayacak olan . Biraz yatınca yoğun bakımda ve tedaviden sonra. Evet bir çift göz fırladı yerinden, Kıpır kıpır hala eskisi gibi. Gözlerle konuşmak bu olmalı, Bin bir anlam ve sır gizli ışığında. Nasıl da acı ile kıvranıyor yatağında. Ama sanırsın salıncakta sallanan on dörtlük saçı örgülü kız çoşkusu. Bıraksak dallara çıkacak. Ayaklarını nereye koyacağını bilemiyor heyecandan. Ya eller her ikisi de sanki bağlı,serum ve kan takılı. Çünkü başka yol yok, iyileşmesi için. Yine de umurunda değil ,dayanmaya çalıştığı acıları. Onurlu ve gururlu her zamanki gibi. Çıt çıkmıyor acılı bedeninden. Hiç isyan da yok çoktan teslim olmuş kaderine ve hazin sonuna.. Belki de son sitemidir herkese, belki de pişmandır yalvarıp beni ne olur götürün dediğine. Ne çok yalvardı yakardı, ağladı da taş gibi sustu herkesin yüreği. Tek tesellisi son umudu , suskun sessiz beklemek oldu Mahzun tutsak prenses gibi. Konuşma yasağın mı vardı bir ömür boyu. Ve kılıçla mı bekliyorlardı karşında senin susman için. Sanki son özgürlük uçuşunu bekleyen tutsak kuş gibiydin.. Bu bakışlar on iki gün sürdü gittikçede ufaldı. Bazen de dudakları gibi bir çizgi oldu, Ne ağladı nede güldü, Zaman zaman hatıraları canlandırdı nazlı bir edayla. Tek damla yaş akmadı gözünden ne sevinçten nede hüzünden. Son bakışı oldu o gece. Uyandı derin uykudan. Hani saat on ikiyi vurduğunda , ‘Beni unutma şarkısı ve şirin mısraları var ya ‘… Sanki birini gördü ve uyandı ya da hatırladı Sessizce aralandı dudaklar. Ve birkaç kelam döküldü ,suskun çizgi gibi dudaklardan. Tanrıydı andığı, ettiği kelam oydu sadece. Bekli de görmek istediği kimse yoktu… Aralanan gözlerde, teslimiyet ve masumiyet vardı. Çaresizlik vardı ve kapandı tekrar . Son yolculuğu, son demiydi hayatının. İki damla inci tanesi süzüldü gözlerden. Keşke kristal bir kürem olsaydı . Babamın ,annemin ve Fatiko ile Sedoş ile bu tutsak prensesin, Son dökülen inci tanelerini koysaydım içine v e Ben de kendimi hapsetseydim mahşere dek içine. Çünkü çoktandır yaşam durmuştu benim için ve Artık ben bir ömür boyu yalnızım demektir. Oysa hepsinin son demlerinde kapanınca gözleri, Aralamıştım usulcacık gözlerinde kalan son şekil ben olayım diye. Bakmıştım gözlerinin derinliklerine ve son kez gülmüştüm anlamlıca, Yalnız değilsiniz bak yine beraberiz diye. Yine usulcacık kapamıştım gözlerini. Sarılmıştım, yer sarsılır gibi kuvvetlice cansız bedenlerine, Sele dönen gözyaşlarımla ,sanki yıkamıştım onları. Örtmüştüm örtülerle, selvi dal gibi tüm bedenlerini boylu boyu. Hepsi benim kollarımda son yolculuklarına başlamışlardı . Acaba sevgimi ve sıcaklığımı verebildim onlara? Ben artık tutsağım ,mahşere dek onların göz bebeklerinde. Ve son bakışları da hatıra kaldı bana… Teyzemin sonsuzluğa gidişi 04.Temmuz 2008 Ülkü anne. |