Almıla
Ay dans ediyordu
Sabahı özleyen gecenin koynunda Zaman buseler dağıtarak geçiyordu Almıla’nın düğününde… … Almıla’nın yüreği bir yangın yeriydi Gidip de gelmeyen evdeşin Görevinde ki bu son seferiydi … Gönül yarısı gitti ve bir daha gelmedi Şu Tanrı Dağlarında Bir mezarı bile olmadı Almıla’yı bir daha gülerken gören olmadı … Almıla’nın sönmek üzereydi yaşama ateşi Efkârını harmanladı, vuslatını ahrete saldı Gözyaşlarında teselli ararken Erken gelen bir ölümle dul kaldı … Almıla hayatın salıncağında Tüketirken tüm direncini Mahnılara gülüp, ağlamaya yasak koydu Korumaya çalıştı inancını … Almıla’nın gönül yarası kumraldı Acısı tarifsiz bir maraldı Geride hüzün kemirmiş hayalleri Kaldı sahipsiz… Al, aldı… … Almıla’da yıllandı acının hüzünlü rengi Bir daha kuşanıp gelmedi ahengi, Afsız hükümlere gark etti Bir daha bulunamadı dengi… .. Almıla ‘Hayata ölüm’ dedi, ‘Ölüme Hayat! ’ Yüreğini delip geçmişti kınından çıkan hasret Bu yüzdendi konar–göçerliği. Heyhat! … Almıla gözlerine hüzün perdelerini çekip, Soluk ay ışığında ayrılık türküleri söylerken Akbaşlı karlı dağlar ile gecenin dorukları Her gece ona kulak kesiliyordu … Brs–250510 |