DÜNDEN BUGÜNEDÜNDEN BUGÜNE Çoktur bizim oralarda zeytin ağaçları Menderes kenarında söğütler, Bahçe aralarında incirler Yaylalarda kestaneler, cevizler Dağda, bayırda, çamlıkta Vurduğum kuşlar geldi aklıma Gözleri mahzun mahzun bakardı Son bir ötüş, son bir çırpınıştan sonra Bir zamanlar yağmurlar uzun uzun yağardı Tek katlı evlerin saçaklarından Oluk oluk sular akardı Güneş açar, toprak, gübre ve ot kokardı Sessiz ve kendi yalnızlığında Çıkmaz sokakların Kapıları dayaklanmış evlerinde İç çekişleri ile ağlayan çocuklar vardı Köylü kızlar çalışır tarlalarda Eylülde düğün var Bilezikler takacaklar kollara Belki de beşi biryerde boyunlara Ninemin ellerini düşündüm bir an Yün eğirmiş, çapaya gitmiş, tütün dizmiş Yüzyıllık öpülesi elleri Buruşuk şile bezi misali nasırlı elleri Kapı önlerinde yaşlı kadınlar Fısıltılı konuşmalar, meraklı bakışlar Sokağı dönüp gelen babanın Yorgun ve solgun yüzü Bir parça toprak uğruna Henüz kapanmamış yaralar Hala duruyor mudur içeride İncitilmiş sözlerin sızısı Acımasız bir çarkın içinde Günü akşam ederken bedenler Kaybolan bir kuşak Ve yarınların umudu, umutsuzluğu Gelinciklerin kırmızıya boyadığı toprak O toprak ki bastığında hala sıcaktır yalınayak Bir yaz gecesi bakarken yıldızlara, ay’a Güneş hiç olmadığı kadar güzel doğacak yarınlara. |