ZÂKİR
Ahh zâkir
Uykusuzluk nedir bilir misin sen Tırnaklarınla yastığını parçaladın mı hiç Gözlerini tavana dikip, saatlerce düşündüğün oldu mu hiç? Ve bütün bir gün, belki gelir ümidiyle yollarını bekledin mi? Gelmeyince, ölesiye ağladın mı zâkir? Sonra çekilip en kuytusuna yalnızlıkların, dev bir ağacın altında ölmeyi, bir teselli aramayı ,ıssız parklarda, tenha sokaklarda, deli divane yollara düşüp, yaşlanmış bir köpek gibi, eskimiş bir gömlek gibi, atılmış hissettiğin oldu mu zâkir? Sevmekten, günler, geceler boyunca yürümekten, yüreğin hiç yoruldu mu senin? Sen ! yalnızlığın acısını bilir misin zâkir? Bilir misin zâkir, unutulmak bir hançer gibi nasıl saplanır sırtına? İçinde kıskançlığın zehirli çiçekleri açtımı zâkir? Bütün gururunu çiğneyip, sevdiğinin geçtiği yollarda, bastığı toprakları eğilip öptün mü hiç? Sen ! Çaresizlik nedir bilir misin zâkir? Sen ! Yokluk nedir gördün mü? Yanan başını duvarlara vurup vurup, parçalamak geldimi içinden? Sen ! Her gün bir defa daha öldün mü hiç? Böyleyim diye ayıplama beni zâkir, Ne olur beni ayıplama Bir gün kendimi sonsuzluğun koynuna bırakırım, yaralı ve yenik bir insan gibi, sakın ola darılma! unutma ki her seven adsız bir kahramandır. Unutma ki insan sevebildiği kadar insandır Unutma zâkir Unutama Siyam-Yasemin Akdan |
Üzerine hüzün baz düşler kurulan coğrafyalar da...
Hiç alnının orta yerine çorak kentler inşaa edildi mi?
Peki ya sen hiç gözlerinin önün de kendi içinde asıldın mı yüzüne çarpa çarpa söylenen çıt kırılmışlıklarda?
Zâkir'in yükü ağır. Üzerine koca bir şiir yüklenmiş...
Daha zengin olsaydı dedim kendimce..