AH İSTANBUL
Bağlardın sen kendine o dem sihr-i İstanbul.
Paha biçmedi sana Nedim şehr-i İstanbul. Tılsımın mı bozuldu, bilmem neden değiştin? Şimdi damlar ağzından yılan zehr-i İstanbul. “Bir taşına yek pare Acem mülkü fedayken,” Bir Acem’e açıldı kapın mührü İstanbul. Tezahürat namına ölçüyü kaçırdın da, Kanun-i şeriatın oldun zuhru İstanbul. Ekber olan Allah’la kıyaslarken Acem’i, Düşünmedin belli ki hiç de ahri İstanbul. Yer gök aynı nidayla inim inim inlerken, Karalar bürünüp de soldu bahr-i İstanbul. Birçok garibü’l hilkat her yerden çağlayınca, Ağlayıp da saçını yoldu nehr-i İstanbul. Bu acayip zihniyet soldururken denizi, Elbette öldürmeli bizi kahr-ı İstanbul. |