Halet-i Ruhiye
Hüzünler evine mi döndük yine seninle?
Oysa bambaşka olacaktı her şey. Şeyda bülbüle dönmeyecek, Esrik develer gibi gezmeyeceğiz diye İşaret almıştık İlahi cihetten. Yazık yine yalnız kaldık burda. Tüm ümitler tükendi sanki. Bitti yıllardır beklediğimiz, Zamanında hayaline bile ulaşamadığımız, O güzel, o ümitli günler. Ve gün gelir terk ederim gönül. İşte yine yürüyorum avare, Dilimde sonunu hatırlayamadığım yarım bir türkü, Ellerim ayazdan buz tutmuş gibi, Üşümüyor, donuyorum yokluğunla. Ellerimden ziyade yüreğime işlemiş gecenin ayazı. Buz tutan yüreğim, Ve yitik sevdamla gidiyorum. Ardımda bıraktığım yarım sevdalar, Küçük, tatlı hatıralar Ve sonu gelmeyen istekler, şartlar... Bazen uçuk gülüşler kondurur dudaklarıma, Bitmeyen hayaller, tükenen ümitler, Zehir zemberek sözler. Kılıcımın kırıldığını bile bile Dalmak var mıydı böyle savaşın tam ortasına? Aşka çanak açan zavallı gönlüm, İptila derecesinde sevdalı yüreğim, Mazlum ve hayalperest aklım, Kırık bir kılıçla bükülmeyen bileğim, Tutmayan dizlerim ve üşümüş parmaklarım, Ahh benim halet-i ruhiyyem Dilime dolanan yarım türkü bitmek bilmez. ’Bu hale gelmeme sen sebep oldun, Tufan mısın, yağmur musun, sel misin? ’ Yüreğime vurulmuş esaret zincirleri, Bağlanmış dokuz zincirle, dokuz kazığa Hicran vadisine düşmüş zavallı gönlüm, Bazen isyan edesi gelir aklımın Kazanın devrilip ocağı söndürmesi, An meselesiyken senden uzaklarda, Balataların yanmasını göze alır gönlüm Ve aklımın frenlerine olanca gücüyle asılır. İsyan... Ne güzel kelime! 2005 |