1
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
540
Okunma
Bir şiir yazmak geldi içimden
Gecenin yarısında oturdum daktilomun başına
Birkaç saati ellerim tuşlarda hareketsizce geçirdim
Kahvemden koca bir yudum daha aldım
Ve derin bir nefes çektim sigaradan
Duvardaki tabloya takıldı gözlerim
Sonra kenardaki kitaplara kaydı
Yine saatler geçti
Ama bir türlü ilk heceyi çıkartamadım
Sırlanmıştı tüm kâinat
Gizemli pusun ardına
Kahvem soğudu
Sigaram kendi kendine söndü
“Galiba yaşamam gerekli” dedim kendi kendime
Soluğu dışarda aldım böylece
Yürüdüm saatlerce
Minareden ezan sesi yükseliyordu
Yollarda ihtiyarlar
Gördüklerine selam verip
(ki bu alışkanlık artık neredeyse onlarda kaldı)
Ağır ağır
Çoğalarak arşınlıyorlardı caminin yolunu
Karanlığın içinden ezan sesi yankılanıyordu ufuklara
Yürümeye devam ettim usulca
Sabahyıldızının ardından
Tepelerin ardı kızıllaşmaya başladığında
Sahilde aldım soluğu
Gün hareketlenmeye başlamıştı
Sabahın ilk saatlerinde
Minibüsler servise çoktan çıkmış
Duraklarda, yollarda tek tük insanlar
Yürümeye devam ettim öylece
Biraz da kalabalığa yakın yerlere çevirdim rotayı
Fırınların önünden geçerken
Ekmeğin kokusu yayılıyordu
açık duran kapının aralığından
Gözleri uyku mahmuru simitçiler
tezgâhlarını hazır etmişlerdi
Bir simit aldım sabahın o ilk saatlerinde
Sıcacık ve mis gibi
Yeni açılmış çayhaneden içeri girdim
Çaycının gözleri de simitçi gibi mahmurdu
Alacakaranlığın içinde
İnsanlar ekmek parası peşinde
Yeni haşlanmış çayın kokusu vardı her yerde
Kenara yakın bir masaya oturdum
“Çayı yeni haşladım
Birkaç dakikaya demini alır abi” dedi
Bekledim. Zaten hayatıma yer edinmiş bir sıfattı
Beklemek.
“Bekledim”
Gözlerim sefere başlamış motor
ve vapurlarda bekledim
Kese kâğıdına sarılı simidin kokusuyla
Çaycı birazdan çayla çıkageldi
Kokusu fevkaladenin fevkinde
Bildiğin mis
İlk yudumda
Damağımdaki tat
Aldı götürdü beni
Karadeniz’in zirvelerine
Çayın demini hissettim
Çay toplayan kadınları gözledim
Ve çuval çuval taşınan filizleri
Yeşilin nasıl bu denli muhteşem
bir lezzete dönüştüğünü de seyrettim
Yan masaya gelenler döndürdü beni çayhaneye
Simidi katık ettim bir çaya
Peşine gelen çaya da bir sigara
Aydınlığa evrilmiş olan semanın altında
Kalabalıklaştı sokak
Gidip gelenler var işte
Çocuklar okul çantalarını omuzlamışlar
Gözleri mahmurdan da mahmur
Yanlarında anaları
Kalktım usulca
İskeleden bindim bilmediğim bir vapura
Nere varsa istikamette
Biraz da deniz havası gerekli güne
Vapurdan indiğimde bilmediğim sokaklara saptım
Parke taşlı yolları arşınlamaya başladım
Etrafım alçak eski binalarla kaplı
Bakkal kapının önünde çayını yudumluyor
Kıraathane önünde birkaç ihtiyar oturuyor
Kapılar açılıp kapanıyor
Kiminden öğrenciler fırlıyor dışarı
Kiminden işe gidenler
Unuttuğu bir şeyi söylemek için cama koşan
kadınlar da var pencerelerde
Sofra örtüsünü silkeleyenler de
Arşınlıyorum parke taşlı sokakları
Vakit neredeyse akşama yanaşmalı
Simit çayın ardından
Lokma geçmedi boğazımdan
Lokanta cama asmış yazı
“çorba, pilav üstü on lira”
Daldım içeri
Çorba peşine pilav üstünü götürdüm
İşte o zaman anladım
İyi de acıkmışım
Dolandım durdum bilmediğim saatler boyu
Eve dönüp uyumak geldi içimden
Bilmediğim yerlerden geriye dönmek vardı şimdi de
Caymadım. Yürüdüm yine o parke taşlarda
Kalabalık sokaklara kavuştu yolum
Belki de caddedir
İskeleye kavuştum yine
Motorlarda Üsküdar ve Kadıköy vardı sadece
Üsküdar motoruna attım kapağı
Adını tam okuyamadım
Turgut Reis mi neydi
Üst kata çıkıp oturdum en arkaya
Bir de kâğıt helva aldım
Ve biraz sonra başka birinden bir düzine kalem
Evdeki kalemler yetmezmiş gibi
İndikten sonra
Yürüdüm Harem’e kadar
Eve attığımda kendimi
Karasular inmişti ayaklarıma
Bütün günün fazlasını dolaşmıştım ne de olsa
Yine oturdum daktilonun başına
Son canhıraş
Birkaç tuşa bastım koltuğun kenarından
Yığılıp kalmışım oracığa
Şiir yazmak istedim
Sayfalar dolusu karalansın satırlar
Yaşanmışlık olmayınca
Karalanmıyormuş akıldan öyle
Aklamaya çalıştık kendimizce
İşte hepsi bu kadar
06.02.2015
0120
25
5.0
100% (4)