SARI KIZ FİNALSARIKIZ FİNAL Günler geçiyordu... Çoban Ali nin hiç neşesi yoktu.Çaldığı kaval bile hep dertliydi. Ne koyunlar; ne de karabaş ne olduğunu anlamıyordu. Dağlarda da sanki başka bir durgunluk vardı.O güzelim rengarenk çiçekler solmuş;yerini kuru gazellere bırakmıştı. Tabiatta değişiyordu. Ağaçlar yapraklarını döküyor; sarı yapraklar rüzgarın önünde umutsuzca savruluyordu. Gül Ali nin bu haline çok üzülüyor; ama bir şey demeden etrafında dolanıp "Belki bir gün değişir Ali m" diye sabırla bekliyordu.. Günler, haftaları; haftalar ayları kovalarken havada serinliğe dönmüştü.Çoban Ali yine dere kenarında uzunca çaldı kavalını.Karşısında sarıkız artık alışmıştı kafese.Doğaya nekadar özlem çekse de çaresizdi.Bir türlü özgür olamıyordu. Durmadan ,yorulana dek çaldı kavalını Çoban Ali. Sırtını ağaca dayayıp yumdu gözlerini.Dalmıştı biraz.Rüya mı ; yoksa hayal mi görmüştü.İşte karşısında sarıkız uzun saçlarını yıkıyordu derenin sularında.Nasıl da güzeldi.Gülümseyerek baktı ...baktı... savurdu saçlarını.Eli ile "Gel"dedi "Gel" ve birden uzaklaştı. Çoban Ali sıçradı. Gözleri ile derenin içinde sarı kızı aradı. "Nazlıııı !" diye bağırdı bilinçsizce. "Allah ım rüya mı gördüm? Uyudum mu ben? Sanki canlıydı beni çağırdı." Saat erken olsa da topladı sürüyü. "karabaş gidiyoruz" dedi. Karmakarışık duygular içindeydi. "Beni çağırıyor; beni istiyor." Erken gelmişti yine ;şaşırttı anacığını. "Oğul neyin var? Yüzün solmuş; kireç gibi hasta mısın?" "Yok anam eyiyim ben." "Naha eyilik bu oğul? Unuttun gülmeyi, konuşmayı habire kitap okuyon.Ne de dışarı çıkıyon. Ne olcak böyle senin halın? De anlat bana nedir seni üzen; bu hala koyan?" Anacığının yanağını okşayıp sevgiyle öptü. "Anam inan bi şeyim yok. Ben eyiyim; yatacağım. Biraz uyumak istiyorum." "Ah oğul biliyon mu? Bu halın gül kızı da çok üzüyor. Hani kavliniz vardı? Ne zaman isteyeceğiz kızı?" "Biraz zaman anam. Bak elimizde fazla paramız yok. Nasıl yaparız nişanı, düğünü? Ev de isterler bizden.Biraz sabır etmek lazım." "Eyi deyon da oğul... gözel kız bırakırlar mı, bekletirler mi? Heç olmazsa bi söz keseydik deyom" "Sabır... anam sabır deyom. Nasip neyse o olur. Rabbim bana yazdı ise kimse alamaz .Şimdi yatmak istiyom birazıcık."Diyerek odasına girip uzandı.Kapadı gözlerini sarıkızı düşledi durdu." Acaba gördüğü hayal miydi; neydi ...neydi o?"Gönlü öyle yorgundu ki...İçi geçti...Yine rüyasındaydı ; gülümseyerek "Gel...gel..."diyordu.Uzun saçları savruluyordu rüzgarın önünde.Başında güller vardı ;en beyazından. "Gelin mi oldun sarıkız !"diye bağırdı. Kendi sesine uyandı. "Sarıkız evleniyor mu ki ? Allah ım nedir bu hal?"Artık rüyalarındaydı.Her gece "Gel"diyordu.Sarı saçlarındaki beyaz güllerle. Gördüğü rüyalardan çok yorulmuştu. Bir sabah kararlı "Ana ben Istanbul a gedecem" dedi. "Hayırdır oğul; bu nerden çıktı?" "Bilmiyom ana. Her gece sarı kızı görüyorum. Hep beni çağırıyor; gel diyor.Artık uykularım kabus oldu.Getmem gerek ; sen biraz peynir koysana ; götürcen..Biliyon mu o çok severdi senin peynirini. Fazla kalmam ana tez dönerim." "Eyi de oğul... Gül Kıza ne deyem? Nazlı nın peşinden gettin deye ne çok üzülecek." "Bilmem...? İstersen heç bi şee deme. İşi çıkmış de .Nereye gettiğimi söyleme." Tez hazırlandı. Koyunları başka birine emanet edip koyuldu yola... İçi bir garipti. Sanki uzadı yollar; bitmeyecek gibi. Yorgun indi İstanbul a. Denizin kokusu sardı içini. Bu koca şehrin kalabalığı, geçirdiği günleri düşledi. Bir yıldan fazla kalmıştı burada asker ocağının sayesinde doyasıya yaşamıştı bu gizemli şehirde. Elindeki adresle kolay buldu evi.Bahçe içinde çiçeklerle ,güllerle bezeli büyük bir siteydi. Biraz korku,biraz çekingen kapıdaki isimlere bakıp umutla bastı zile... "Kim o?" "Ben Nazlı Hanımı aradım.Köyden Çoban Ali." Boğazına bir düğüm oturmuş; kalbi çıkacak gibi çarpıyordu. Kapı açılınca yürüdü merdivenlerden. Üçüncü kata çıkmıştı ki açık kapıda bir bayan vardı. Ali şaşkın baktı kadına...Çok solgundu.Ağlamaktan gözleri kızarmış ; yorgundu bakışları. "Sen Çoban Ali misin?" diye sordu. "Evet;Çoban Ali yim." "Geç oğul; hoş gelmişsin. Biraz sıkılgan girdi içeri. Elindeki poşeti verdi kadına." Bizim köyün peyniri "dedi. Kadın Ali yi büyük bir salona aldı. Birkaç kişi daha vardı oturan.Kadın tanıttı. " Bu çoban Ali; bizi ziyarete gelmiş." Bir bey; iki kadın kalkıp hoşladılar.Alicik bir şey anlamıyordu.(Bu insanlar niye bukadar üzgün ve gözleri yaşlıydı ?) Kadın "Bu kuş ta ne oğul?" dedi. "Onun adı sarıkız. Nazlı Hanıma getirmiştim. Çok severdi bülbülleri... Kendisi nerede ki? Onu çok merak ettim.Hep rüyalarıma girdi.Gel diye çağırdı beni.Duramadım geldim işte...Kusura bakmayın sizi rahatsız ettim." "Yok oğul; hiç rahatsız olmadık." Etrafına bakındı. Duvarda gördü resmini. Ne güzel duruyordu.Sanki... sanki... canlanıp hoş geldin diyecekti. Dalıp gitti resme bakarken.Adamın sesi ile toparladı kendini. "Sana nasıl teşekkür etsek bilmem? Hakkını ödeyemeyiz" diyordu. "Niye ki? Neye teşekkür ediyorsunuz? Ben ne yaptım ?" "Ben Nazlı nın babasıyım. Kızıma öyle güzel günler yaşatmışsın ki; anlata anlata bitiremedi. Bak yaşadığı güzellikleri anlatan kitap çıkardı."Uzatıp Aliye verdi.(Sarıkız dı kitabın adı) Adam ağlıyordu. Ali elinde tuttuğu kitaba baktı . Ön sayfada Nazlı nın ; arka kapakta ise Ali nin kaval çalarken resmi vardı.Çok... çok duygulandı. "Ah! sarı kız seni tebrik etmek lazım. Kitap yazıyorum demiştin. Demek çıkardın." Merakla baktı bu gözü yaşlı insanlara. " Nazlı nerde?" diye sordu. (Nasıl derlerdi; nasıl söylerlerdi? Nazlı yok artık; Nazlı gitti diye.)Kelimelerin yerini hıçkırıklar aldı salonun sessizliğinde. Babası güçlükle cevap verdi. "Kaybettik Nazlı mı; bir hafta oldu oğul." Ev döndü Ali nin etrafında; karardı gözleri birden. " Nasılll ? "diyebildi. "Neden? "Kızım çok hastaydı. Günleri sayılıydı. Sizin oralara öylesine gitmişti. Oturup ölümü bekleyemem. Nerde bulursa orada alsın beni diyordu.Seni tanıması çok mutlu etmişti onu.Ölümü gülerek karşıladı.Son gününde bir kere daha görsem onu dediğinde ise çağıralım ; niye daha önce söylemedin ? dedim.Yok o nasıl olsa gelir.Beni böyle görmesin.Hep eski halimle düşlesin.Onun Gül ü var babam demişti. Ali sanki başka alemde dinledi konuşulanları.Yapıştı dili damağına. "Evet kaç gündür rüyalarımda hep gel diyordu bana.Nasıl oldu; hastalığı neydi?" "Umutsuzdu oğul. Yoktu çaresi. Rabbim bu kadar yazmış onun ömrünü.Ama çok iyi biriydi .İnşallah makamı cennettir yavrumun." "Onun mezarına götürür müsünüz beni? Görmek istiyorum ." "Gideriz; hele dinlen biraz." "Hayır; orada dinlenirim.Uzak mı?" "Uzak değil.Ayrılmak zordu yakına gömdük." Gittikleri kabristanlık deniz görüyordu. Nazlı nın mezarı da tepecikte güzel bir yerdeydi.Çok seviyor diye etrafına güller dikmişlerdi bile.. "Zamansız gittin kızım;ahh kızım" Gözyaşlarıyla suladı anacığı babacığı. "Demek güllerle; beyaz elbisenle seni gelin sanmıştım. Oysa kefeninmiş. " diyerek oturdu mezarın başına, çıkardı kavalını çaldı dertli dertli. "Duyarsın beni; anlarsın geldiğimi "dedi. Ne kadar çaldı; ne kadar kaldı başında bilinmez. "Bak Nazlı; bak sarıkızım çok sevdiğin bülbülü getirdim sana. Şimdi azad edeceğim; buradan gitmeyecek.Artık hep senin için şakıyacak." Günü orada geçirdiler... "Eve dönelim" dediklerinde. "Sağolun ; anam merak eder. Fazla kalmayacağımı söylemiştim ona. Size sabır diliyorum. Çok üzgünüm." Diyerek ayrıldı oradan. Nasıl perişan; nasıl da çaresizdi. Sevgi miydi, özlem miydi sanki ruyada gibi geri döndü. Anacığı onu birden karşısında görünce "Çabuk geldin oğul" dedi. Ali nin konuşacak hali yoktu. Bir gün bir gece tutmuştu göz yaşlarını. Artık bırakmak zamanıydı.Sarıldı anasına; sesinin çıktığı kadar feryat etti. Kadıncağız şaşırmıştı. "Oğlum ne oldu anlatsana?" diyor;Dinleyen yok ki.Uzun sürdü gözyaşları.Biraz kendine gelince söyledi olanları.O da çok üzülmüştü. . "Zavallı kız çok ta gençti" diye ağladı. Köyde Nazlı nın ölümü çok çabuk duyuldu.Herkes üzülmüştü."Nasıl olurdu; nasıl ölürdü ?Hayat dolu,neşeli,sevgi dolu biriydi." İşte ölüyordu...Doğa bile ölmüş; kurumuştu sanki her yer.Kalmamıştı güzelliği. Ne derenin şen akması; ne kavalın coşkulu çalması. Yine çalıyordu kavalını ama dertliydi sesi. Gülmeyi unutmuştu Ali nin yüzü. Günler geceleri, geceler haftaları; hatta ayları kovaladı.Bir sabah davul sesiyle uyandı Ali. Gülümsedi "Düğün başladı" dedi. Gül evleniyordu. Ali den umudunu kesmiş; ana babasının zoruyla başka köye gelin gidiyordu. Ali düşündü "Seviyor muydu Gül ü? Yooo... yoo...Gül mutlu olsun da o yeterdi." Kapının çalınması ile çıktı dışarı.Anacığı açmıştı.Gelen Gül dü. Ali şaşkındı "Hayırdır ne işin var burada?" "Ali" dedi gözleri yaşlı."Heç mi sevmedin beni?Bak ellere yar ediyon." "Gülüm sevdim,;seni çok sevdim. Ama kardeşim gibiymiş sevgim.Ben seni mutlu edemem.Gönlüm öyle dolu ki..." "Ölen biri için mi?" "Yok Gül; o ölmedi. Benim içimde yaşıyor .Sende unut beni.Neolur gülsün yüzün.Bak o çocuk çok iyi biri;sende sev onu;mutlu olacağına inanıyorum." "Evet Ali sevebilir miyim bilmem? Nasıl mutlu olurum ?Benim de gönlüm seninle dolu iken." "Gül yapma böyle. Seni tanıyorum. Çok iyi bir kızsın. Sev; sevilirsin. Haydi Gül üm git güle güle ve yuvanda mutlu ol olurmu?" "Ya sen Ali; sen ne yapacaksın? Ömrün böylemi geçecek? Bekle demedin.Bir umut vermedin ki...beklerdim seni ." "Niye? Ne için bekleyeceksin ki...? Ben bu dünyada yaşamıyorum ki.Yani artık yaşayan ölüyüm.Böyle geçecek ömrüm.Oysa sen güzelsin.Mutlu olmak senin de hakkın. Haydi Gül üm sana daima mutluluklar diliyorum Gülümse olur mu? Gülümse canım." Gül göz yaşları içinde "Hoşçakal" dedi. Geri dönüp tekrar baktı Ali ye... Ali donmuş gibiydi. Soğuk bir gülümseme vardı dudaklarında. Anacığı "Ah! Alim ah!" dedi. Yaktın kızı kendin gibi. Ne olurdu bırakmasaydın." "Anam kader böyle imiş. Ne denir? Benim yanımda da mutlu olmayacaktı biliyor musun? Bir tufan gelip geçti. Bir kasırga yıkıp döktü her şeyimi, hayallerimi, umutlarımı, gülümü kopardı dalından. Beni çevirdi mecnuna..Neolur üzülme sen. Yürüdü dağlara doğru yanında karabaşıyla; kattı önüne sürüsünü.Kavalınla içli içli SARIKIZ TÜRKÜSÜNÜ çalmaya başladı. |