SARI KIZ BÖLÜM DÖRTErtesi gün Çoban Ali elinde bir kafesle gelmişti . "Sarı kız istemese de biir bülbül tutacağım ona" diye akşamdan tuzak kurmuştu.Minik kuş takılmıştı tuzağa.Çaresiz sesleniyordu dağlara... . Çoban korkutmadan alıp yavaşça koydu kafese. Çok güzel bir bülbüldü. "Canım korkma; adın sarı kız senin" diye konuştu onunla. Biraz su ve yem koydu yanına. Zavallı kuş deli gibiydi. Nasıl da çarpıyordu yüreciği. Gagasını öyle açıp kapatışları vardı ki insanın gönlü dayanmazdı.Çoban Ali karşısına geçip başladı kavalını çalmaya...Kavalın sesi biraz sakinleştirmişti bülbülcüğü..Sarılı kırmızılı tüyleri vardı.Hafif rüzgarda dalgalanıyordu. Kaval coştukça coştu ;çaldı... çaldı... sanki dağlara, taşlara, ağaçlara .Koyunlarda sessiz sessiz dinlemekteydi bu sesi.Bazen yanık havalar ; bazen coşkuluydu . Saatler çeçmiş; ama hala sarıkız yoktu ortalarda. Nazlı ydı beklediği. Sarı saçları beline kadar inen bu güzel kızın adını sarı kız koymuştu. Gün geçti. Sıcak tepeye çıktıkça yaktı ortalığı.Çekilirken dağların ardına son ışıklarını yavaş yavaş akşama bırakıverdi usulca. Çoban Ali de elinde bülbülü yöneldi köye... Koyunlar nasıl da biliyordu gidecekleri yeri.Hepsi ağıllarının yolunu tuttu. Çoban Ali de kendi evinin. Anacığı karşıladı aslanını, koçunu. "Hayrola oğul; buda nesi? Ne işi var bu kuşun kafeste? Sal hayvanı uçsun özgürce." "Yok anam; onu birine hediye edecem. Biraz unutsun özgürlüğü; öğrensin kafeste yaşamayı." "Ah oğul; birini mutlu edecem derken, birini üzmek var mı? Baksana zavallı hayvan nasıl da perişan.Kim bilir eşi mi var, yavrusu mu ? Ayırdın onlardan biçareyi." " Ana yeni yavrulardan bu. Eşi yok ama; vardır anası, kardeşleri. Bilirim hasret çekeceğini. Birkaç gün verdim mi sahibine; kıyamaz salar onu." "Ne diyem oğul? Koymuşsun kafana; değiştiremem ki..." Çoban Ali gülümsedi. Zor yaptı sabahı. Yine kattı sürüsünü önüne; karabaşın eşliğinde. Sarı kızı da kafeste koyuldu dere kenarına.İçli içli çalmaya başladı kavalı.Karşısında kafeste sarı kız ,kurdu,kuşu sanki huşu içinde dinlemekteydi. Zaman geçmiş; yine yoktu. Ne gelen; nede giden vardı. Zor geçti gün çobana."Ne olmuştu? Niye gelmiyordu?"Nasıl da alıştırmıştı kendini.İyi bir dost ,iyi bir yarendi. Daldı gözleri akan suya. Sanki hayali dolaşıyor; sarı kız saçlarını yıkıyordu nehirde. Yüreği burkuldu birden "Nerde sin sarı kız; nerde sin söyle?" Yoktu işte; gelmemişti bu günde. "Gidince sormalı ne oldu acaba ? diye erken topladı sürüyü;koyuldu yola. Şaşkın yürüdü karabaş da. "Henüz gün dinlenmemiş, gitmemişti dağlar ardına. Neden dönüyorduk ki köye?" Anacığı da Çoban Ali yi görünce meraklanmıştı . "Oğul erken geldin; ne oldu ?". "Heç bi şee ana; öylesine sıkıldım biraz." "Seni sıkan ne koçum; söyle anana?" "Bilmem ana; şu muhtarın misafiri sarı kız var ya..." "Eeee ne olmuş ona? İşi ne seninle oğul ?" " O hep gezmeğe gelir;uğrardı. Biraz sohbet ederdik. İki gündür yok. Sıkıntım, merakım ondandır." "Hay Allah güldürdün beni oğul getmiş o kız." "Nasıl... getmiş mi?" "He ya; artık misafirlik uzadı deyip getmiş dün." Hani derler ya dünya başıma yıkıldı diye. Çoban Ali de öyle olmuştu.Yıkılmıştı dünyası."Nasıl olurdu; nasıl gediyom demezdi ? .Heç olmazsa bi alasmaladık der insan."Dondu kaldı öylece.Yanmıştı; sanki içi,dünyası kararmıştı.Daha bir hafta olmamıştı tanışalı.Birini bu kadar özlermiydi insan? "Oğul eyi misin?" "Heee eyiyim." " Soğuk ayran getirivedim içiver bi. İçin yanmıştır sıcaktı bugün." "Sağ ol anam, sağ olasın." O an kapı çalındı... "Koca ana evdemin?" "Gel Gül kızım; gel evdeyiz." "Ali yi gördüm de... Emanetin var diyem dedim.Ali neyin var;eyimin?" "Ya iyiyim; ne emanetiymiş o?" "Heç şu Nazlı Hanım vardı ya..." "Eeee ne olmuş Nazlı ya?" "Dün getti. Sana kitaplar bıraktı okusun deyi.Vedaya gelememiş selam bıraktı.Bak bunlar senin.Birde zarf var nedir bilmem merak ettim amma açmadım." "İyi yapmışsın sağ ol Gül; ver bana onları." Kitaplara baktı. "Okurum" diyerek zarfı inceledi."Yanlız okumak isterim" diye içeri girdi. Gül kalakalmıştı... "Koca ana ben gideyin." "Otursa dın kızım." " Yok... sonra yine gelirim. Hoş çakalın." Canı sıkkın ayrıldı, gözlerinde yaşlarla "Ne oluyordu Ali sine?" Ali içeri girince zarfı açtı hemen. Zorda olsa okumaya başladı mektubu. 66666666666666666666666666666666666666666666666666666666666666666666666666 Sevgili Çoban Ali (Diye başlamıştı söze.) Seni görüp tanımam hayatımın en güzel anısıydı. Yeşillikler içinde; suyun kenarında çaldığın o güzel kaval sesi bana hep cenneti anımsattı. Allah senden razı olsun.Çok kısa da olsa mutluluğu yaşadım yanında.Hiçbir şey düşünmeden yaşamak ne güzelmiş.Sen tattırdın bu duyguyu bana. Sana veda edemedim... edemezdim. Belki bu güzel büyü bozulurdu. Hayalimde kavalın sesi ve sen olacaksın daima. Gülen yüzün ve yıldızların parladığı gözlerinle seni hiç unutmayacağım. Ben İstanbul a dönüyorum. Adresimi yazdım belki bir gün lazım olur; bir şeye ihtiyacın olursa diye. Seni önce ALLAH A sonra Gül e emanet ediyorum. Biliyorum ki seni çok seviyor ve sende sev onu. İnanıyorum ki mutluluğun yolu onda. Şimdilik hoşça kal. Yaşadığım güzellikleri hiç ama hiç unutmayacağım. Sarı kızdan sevgiler sana... 66666666666666666666666666666666666666666666666666666666666666666666666666 Ali göz yaşları içinde zor okudu mektubu... AYŞE KARAN DEVAM EDECEK cumanız mübarek olsun |