Kalbimin DermanıO gece, karabasanlar kuşatıyor dört bir yanını acılı kızın. Sıçrayarak uyanıyor birkaç kez sızdığı, sığındığı uykusundan. İçi annesinin sevgisiyle dolu, aklı bir hafta önce vefat eden annesinde. Gözyaşlarını özgür bırakıyor bu gerçekle her uyandığında; tutmuyor, sıkmıyor kendini. Nasılsa, ne yanı başındaki yatakta uyuyan Diren görebilir ağladığını, ne de yandaki odada üvey babasının sürekli aklına girmeye çalışan Kifayet Hanım. Özgür. İstediği kadar ağlayabilir. Ağladıkça rahatlamayı umuyor. Ama nerede rahatlama? Her göz yaşı damlası yanaklarından süzülüp yeniden yüreğine doluyor. Birikiyor yüreğinde, okyanus oluyor. Fırtınalar, tayfunlar vuruyor dev dalgalar oluşuyor yeniden. Çaresiz gözyaşları, geceyi sabah ediyor kız ile birlikte. Tan atarken yataktan fırlıyor, konağın arka bahçesine atıyor kendini. Onu, o genç ve güzel yüzlü annesini, onun hep gülümseyen yüzünü bir kez daha görebilmeyi umuyor. Boşuna... İn cin top oynuyor bahçede; ıssız, sessiz serin; ötmek için sabırsızlıkla kümesinde eşelenen horozun homurtuları ve hava da dalga dalga yayılan kendi soluğunun dışında... Pencerelerine bakıyor konağın. Koyu karanlık birkaç parça cam, tan kızıllığıyla yalımlanmaya hazırlanıyor. Sabah ayazı sarıyor dört yanını. İçi ürperiyor. Omuzları kendiliğinden yukarı kalkıyor, hafif kamburlaşıyor. Üzerine çektiği hırkayı iyice üzerine sarıyor sabah serinliğinin koynuna dolmasını engellemek için. Bir zaman öylece, ölmeden önce annesinin odası olan pencereye bakıyor. Bekledikçe omuzları daha yukarı kalkıyor. Bekledikçe daha da kamburlaşıyor. İyiden iyiye titremeye başlıyor. Sabah ayazı içine içine işlemeye başlıyor. Orada öylece, ne kadar bekledi kendisi de bilmiyor. Soğuktan uyuşmuş her yanı. Beline dolanan sıcacık bir çift kolla sıçrıyor. İçi sıcacık oluyor, beline dolanan kolları hızla yakalayıp kendine çekiyor. Gördüğün yüzle görmeyi dilediğin yüz bambaşka. "D-Derbas?" Derbas acıyan bakışlarını yüzüne dikiyor: "Pencereden gördüm. Sabah ayazında burada ne işin var?" Ona cevap vermiyor. O üvey babasının oğullarından biri. Üvey kardeşi sayılıyordu ama onun kendisi hakkında Diren’e kız kardeşine ondan hoşlandığını söylediğini duymuştu. Bu duruma hiç hoş bakmıyordu. "Git buradan. Ben biraz daha kalaca..." Adam, sıcacık ellerini kızın buz gibi olmuş kollarında dolaştırıyor, ovalıyor. "Olmaz! Gir içeri." Yumuşuyor gözleri sevgiyle, anlayışla doluyor, "Kendini yabancı hissettiğini biliyorum. Annen öldüğün de kendini bizden çok uzaklaştırdın Ezma ama ne olursa olsun biz senin aileniz." Yüzüne buruk bir gülümseme yayılıyor kızın. "Baban anneme çok severek nikah kıymıştı ama annem daha öleli bir hafta oldu ve şimdi yanında senin annen yatıyor! Annemin yeri soğumadan bir başka kadını yatırdı onun yerine. Çekil git. Yoksa çok daha ağır konuşacağım." "Başka kadın dediğin benim annem ve o babamın ilk hanımıydı. Senin annen kendi isteğiyle kuma oldu babama." Kız elini kaldırıp adamın yüzüne vurmak istedi ama adam onu kolundan tuttu. "Bırak! Bırak kolumu." Derbas kızın küçücük yüzünü avuçlarının arasına aldı ve ela gözlerinin içine baktı. "Bu konaktan kaçmayı aklının ucundan bile geçirme Ezma. Annen öldü diye bağ kopmayacak. Sen her zaman bu ailenin bir parçası olmaya devam edeceksin." "Ben sizin soy adınızı taşımıyorum! Bana emredemezsin sen!" "Şimdi taşımıyorsun ama benim kadınım olduğun da benim soy adımı taşıyacaksın. Benimle evleneceksin Ezma. Annenin yılı dolduğun da benim olacaksın." "Hayır!" dedi kız öfkeyle. Onu itiyordu. Ama adam onu sıkıca tutup sertçe dudaklarına yapıştı. Bu bir tür mühürdü. |