ESARET ŞARKISI
işte tüm endamınla yürüyorsun
bakışları letafet kokan yâr.. söyle kalem nasıl anlatsın seni, nasıl tutsun parmaklar titremeden? derin bir insicamın var çağları keşfeden evveliyatta ve ahirde ne varsa senden.. bir başka tebessüm eder yüzün, oturuşun, duruşun dalıp gitmelerin bambaşka.. sanırdım ki hüznün gülecek aşka, elemlerin veda edecek yakarışlarınla lakin öksüz bir çocuk busesi gibi kalışların saçların ağarmış dağılmış makyajın, fakat sevdam dinmez bilirsin ömürlük parlıyor gözlerin.. bir başka bahar için direnmek niyetim, başka aşklara kaçışmaktan ziyade ellerinden olsun ölümüm işte o zaman affederim kendimi bunca yaşanmışlık için.. ağlamam hayır bu başka direnmek her şey yalan olsa da ruhundur bana gerçek saatlerce anlatmak istiyorum sana bunları dudaklarından okunacak tek bir cümle için üstesinden gelmek mümkün değil belki herhangi bir şehirde yeniden yaşanmak için.. sonra bir dağ yolunda elimde tüfeğim çamurlara batmış botlarım başımda kasketim ve uluyan köpeğim hafiften kar yağar üstüme oturup bir dal cigara yanar yokluğuna karnım acıkmış bir av serabı gözlerimde mezar taşında yazan son tarih esaretimi dindiremez hiçbir varlık kendi kuyumu kazma telaşımla.. ..ve bir deniz kokusu alırım, volta atarken o sahilinde yürürüm yolu son bulana dek, bu esaret şarkısını duyurmak için, perde ardında kalan son nefer şiirlerimi bağıra bağıra okuyana kadar yeni bir melodi ile sazında tükenmeden ve hiç sonu gelmeden yankılanır azgın dalgalara eşlik ederek.. son kez bozduğumuz tövbemizi dostlarımızla mey faslında ve belki son kez yakarak cigaramızı damarlarımıza zerk edip dumanımızı gri bulutlar gibi başımızda aynı dilden aynı şarkı aynı ilham sevdalara yazılı o şiirde hapsedilmiş varlığımızı çıkarıp göğsümüzden çağlara atarız yeni bir asır eder belki yeni bir çağ dağılır hüzünler erişir masum sevgi.. cehennem’e yolcu kalmaz buralardan açılır cennetler önümüze dökülür günahlar üstümüzden ölümler de ölür elbet duyulduğunda hasret kamçıları söylendiğinde esaret şarkıları.. |