FECİR DEVLETİ YENİDEN 1 Fecir devleti hayali görmekŞiirin hikayesini görmek için tıklayın FECİR DEVLETİ –
SEZAİ KARAKOÇ 1 Ocak 1970 i Çağırdığım fecirde yoğrulacak yapı Dumanlar içinde Alevler içinde bir Şeyh Galibtir, ustası Taş-ses mercan kitap doğurgan yara Fırtına öncesi bir uygarlık Dumanlar alevler kan içinde bir usta Ve horoz çamaşır çarşambalar Hayaletler mi Bir tarihe hayalet dedin Ölüm nerede o ölüm ki Ters çevrilen dedeninki Karanlıkta bir yanan bir sönen yüz çizgileri Ne işçi ne usta ne mimar çizgileri Yorgun hayır anlamamış Hz. İsanın dağ vaazındaki Dinleyiciler mi Hayır bu bir iftira havariyuna Korkunun arasından sıyrılan zekâlarıyla Sesleriyle yıkan Romayı Kılıçlar kıran yürekleriyle Havariler, onlar mı inkâr ettiler Siz mi inkâr ettiniz onlar Horoz üç kere ötmeden şafakta Ve Şeyh Galib,yeniden iş başında şafakta Yeni dünyanın ilk ustalarından Benim dünyamın muştucularından Alev duman kan ve gül içinde Leylâk, kadından düşen şafak Ve kadın, anneden çocuğa akan Bir şelâle belki, dünya kayalıklarından Ta… cennete dökülecek Ve kutsal dağların önünde eridiği kutlu ekmek Güneşi çapalayan çiftçi Dağı memnunluğundan boynuzlayan öküz İşte böyle bir tarlanın ufkunda Mermerden düzgün orduların göz ucunda Bir yapı doğrulacak Kim doğuracak geceden artarak Kaynayan tarih akrebinin azabından gazabından kalarak Mercan kitap ve doğurgan yara Bütün umudum bu paravanada Bu yere serilmiş kemiklerin Lime lime olmuş etlerin Bu harap ev iskeletlerinin Çalı çırpı çevirmelerin Kuş artığı seslerin Kuş artığı Kımıl kokulu buğdayların İçinden yeşerecek Yeni bitkide Usta mimar Şeyh Galibin öğrencisi Şafağı öğleyi sabahı akşamı Yatsıyı Ve hele ikindiyi tam yerinde kullanan Bir insanı gölgeleyecek olan Bir başa gerekli gençlik düşünü Yeni bir dünyanın Dünya ötesi dünyanın ülküsünü Şam Bağdattan sütun çizgileriyle Arafat Dağının ahengiyle İlhamın en yemişlisinden tatmış Bir başa uzatan yaprağını Hurmalar mı Hurmalar dağ derinliğini anar Denizi gezdirirler üstünde Sarayburnu tüter gözlerinde Çölün fatihi tek ağaç hurmaların İstanbuldan bir çizgi yapraklarının üstünde Gözlerinden fırlayan bir ok Haber bekleyenler Aç kalan insanların ekmek Susuz kalanların su beklediği gibi Çöl, üstünde altın ayaklı atların nalları çınlamış Çöl, Kitabın sayfalarını Doğuya Batıya ulaştırmış Çöl, Nil ve kahverengi adalar ve kıtalar Senden haber bekler Senden işaret umar Ve bir cami üstünde hutbe Bir gül bulutu gibi yükselir Güneş düşer Bir kasaba üstünde Şeftali çiçeklerinin üstüne Kaslar gerilir derinden derine Çağa er kişinin kası gerilir Bu ülkü bir kılıç gibi keskindir Uzar uzar kalbimizin içinden Kalbinizin içine kadar Sizi öldürmek için değil Sizi diriltmek için Tutun ki bu kılcıdır Alinin Halid İbn-i Velidin Fakat ben dağların sesini duydum Anladım gelmekte olan zamanı Yöneldim Büyük Amaca Doğan güneşe dönen Bir gün çiçeği gibi Evet ben gelecek zamanın sesini duydum Ve dönüp denizlere doğru haykırdım: Yaşasın yaşasın yeniden seslerini duyuyoruz suların En özel gizli demlerde Dağlarda ve denizlerde Birden kendi ulusumun sırrına erdim Halkım yanlı iki duyguyu tanıdı Ya birini yaşadı ya öbürünü yaşadı Fetih veya bozgunun; İşte sırrı ulusumun. Ya fethin zafer anıtıdır o Gökten inmiş bir dizi güvercin gibi Gök pusatı Ya da yıkılmış atlar, ölüm çığlıkları İçinden çekilen karanlık akşam Ve güneş karanlık bir kilise gibi sönen -Yahya Kemal mi? -Ha eve Yahya Kemal; Bozgunda bir fetih düşü. Şimdi ben bozgunu yaşayan bir ulus gibi Bozgununu yaşayan ulusum gibi Gömülüyorum yabancı bir geceye Su altlarının deniz diplerinin Yer derinliklerinin bilinmez yer altılarının çinisine Didik didik ediyorum sokaklarda Büyük caddelerde Bir yanı tüm düz ay olan Bir yanı tüm düz dünya olan Bir caddede zikzaklar çizer gibi Bir aya, bir dünyaya çarpan Bir şarlo, ya da fikirlerin şaşkın altın arayıcısı Hayır. Hayır. Bu madenî sis Bu kömür tabakası üfürülecek Gül bahçelerinden gelen Şeyh Galib işi Bir şafakla Savruluyorum kaybolan bir ses gibi o yana Ne altın başaklar harmanı bu Babamın biçtiği Güneşin sıcaklığından rengini alan buğday Yıkıntılar leşler ve mezarlar Ve gece hışırtıları içinden Bin yıllık kar altından Ölüler kentinden Sıyrılarak Geceyi ışıklarla delerek Gelenler var biliyorum Yaklaşıyorlar gölgeler Hayaller anılar ve sesler Büyük aydınlıklarla birlikte geliyorlar Gittikçe beliriyorlar Gittikçe yoğunlaşıyor Doku et kemik kazanıyorlar Kasları çağa gerilmiş Er kişiler çıkıyor bir bir geceden Biliyorum geliyorlar sancaklarıyla Geceyi silen sancaklarıyla Gök yeşilini getiriyorlar Güneşin ışığını taşıyorlar Koşanlar bunlardır çağırdığım fecre doğru Yoğrulacak bir fecre doğru Aydan sütundan taşıyorlar Gün ışığından kemerler Çerçeveler yerleştiriyorlar dört yöne Hayatları bir ölümce yağma edilmiş Anne ve babalarının çilesinden Çalınmış miraslarının içinden Örselenmiş kefenlerin içinden Geliyorlar ustalar çıraklar Şafak işçileri İkindi mimarları Çağı bir ortaçağ yayı gibi geren ülkülerine İnançsızlığın yıkıcılığın Köleliğin sömürmenin Kör yüreğine ok atan İnkarı öldüren İnsanı dirilten Bir fecrin erleri Batmış medeniyetimizin Ruhumuzun arkeologları Çıkıp çıkıp lânetli bir geceden Geliyorlar Işık tut Rabbim Büyük ışığını esirgeme bizden Koruyan acımana Güzeller güzeli adlarına Sığınan bu erlere Işık tut Rabbim Kur’anın aydınlığını yay gönlümüze Peygamber duasını et eş bize Saçılsın senin solmaz baharının gülleri yolumuza Sırrına sır katılsın ulusumun Yırtılsın inkârın zarı Reddin seddi yıkılsın İnancın fecri doğsun Ağsın sabah yıldızı gibi ufkumuza Batı ve Doğu bütün anlamıyla Açılsın önümüze bir kitap gibi Yeşeren ağaçlar eğilsin üstümüze Damarlarımız canlansın eski ruhun dirimiyle Alev duman ve kan içinde Bir şafak yapısı belirsin önde Şeyh Galibin divanı gibi Yükselsin önümüzde yeni bir fecrin devleti Çağırdığım işte bu FECİR DEVLETİ İnsanlığın yeni bir kader dönüşümünde Mercan kitap ve doğurgan yaradan Zamanın an an tanık olduğu Bütün gerçekliğiyle sûrelerden Gelecek yeni bir, bir insan ruhu Yüzü hep dönük fecir devletine Gönlünde hep cennetten bir site İpek örtülerin hışırtısı Gün yüzlü insanların gezintisi Dillerinde ipekten yumuşak Kılıçtan keskin ayetler Gezinirler fecir yapısının ufkunda Ve ben gözlerim onları Her sabah gün doğarken Güvercinler doğarken taraçalara Fatihte Oturduğum Çatı Katında ( Diriliş Dergisi 1970 ) SEZAİ KARAKOÇ
FECİR DEVLETİ YENİDEN
-Üstad Sezai Karakoç’ ithaf edilmiştir - Fecir devleti hayali görmek Şeyh Galip’le beraber yeryüzünde görünmek Esrar Dede’yle esrarlı yollarda yürümek Yıkılan ve yapılan bir medeniyet Çağır gelsin o muhteşem devir yeniden Yeniden dirilsin o muhteşem yapı Yeniden hayat bulsun o büyük heyula Hayalet mi ne hayaleti Belki hakikatin hayali Yeniden dirilişi koskoca bir dünyanın Ustası Şeyh Galip olan Soluğunu Yahya Kemal’den devşirmiş Büyük medeniyet işçisi Sezai Karakoç Köhnemiş Roma’yı yeniden yıkan Roma ki zulüm öremekteydi her an Alevler içinde yanıp yakılan bir medeniyet varken Bak ki küllerinden nasıl doğuyor Anka Hazreti İsa’nın diriltici soluğuyla Musa’nın asasıyla Evrenin Efendisi’nin bir bakışıyla Diriltilerek Bak nasıl doğrularak ayağa kalkacak insan O kurucu fikir o iman o ruh Bir bak kılıçlar çıkıyor yine kınından Ölümü dirilten bakış Bak nasıl hayat veriyor taşa ve toprağa yeniden Yeni bir ruh aşılıyor çağa Ahmet Kemal |
Tebrik ederim Şair Dostum.
Selam ve Duâ ile.