Yaşlı Adam
Zaman su gibi akıyor
Ne çabuk geçiyor Yıllar Bu ağarmış saçlar Titreyen eller Yorgun gözler benim mi? Ben Ben miyim bu aynadaki adam Sonbaharını yaşayan Bu yaşlı adam ben miyim? Beynim bana garip oyunlar oynuyor Yoksa bunamak dedikleri bu mu? Ya o malum sona yaklaşmanın habercisi Bu sonu gelmeyen yorgunluk mu? Ne garip oysa içimde hala özlemler Tazeliğini yitirmeyen bir şeyler var Bir zamanlar bükülmeyen bu bilek Şimdi birkaç kaşık çorbayı içerken Şu titreyen el mi, üstüme dökerek Ya bu yorgun yürek Durmak için gün sayıyor iç çekerek Yıllar böyle mi geçermiş İnsanı bu hale getirerek Herkes gitti bir bir Bana yabancı oldu doğup, büyüdüğüm bu şehir Şu yaşlılık ne acayip şey Daha akşam ne yediğimi unutuyorum da Hala hatırımda ilkokulda ezberlediğim şiir Ölüp gidenler gözümün önünde, aklımda da Yaşayanları artık tanıyamıyorum Aklım bana garip oyunlar oynuyor Bunamak dedikleri bu olsa gerek, öyle sanıyorum Ne berbat şey bu ihtiyarlık Sesim yorgun, sesim kırık Kiminle dertleşeyim ki, gitsin içimden bu darlık Ömür dağını tırmandım, durduğum yer doruk Yaş doksanı aştı Kim dinler seni moruk Ne zor şey şu yaşlılık Ne kötü şey Yaşlılıkta yalnızlık Ah! Hayat arkadaşım Biz seninle kırk bir yıl bir yastığa baş koyduk Sanmasınlar birbirimize doyduk Ölüm alıp gitmeseydi seni Biliyorum Sen böyle bir başıma asla bırakmazdın beni İki oğul bıraktın bana, Bedirhan ve Cemal’i Şimdi ikisi de yok yanımda Biliyorsun Cemal daha çocukluğundan ağır başlıydı Efendiydi O beni hiç kırmadı, üzmedi Ama bütün iyiler gibi ömrü uzun sürmedi Bana evlat acısını tattırıp Senin yanına gitti Bedirhan’ı biliyorsun, anlatmama gerek var mı? Tamam, evladımız ama kızma bana canım Bedirhan tam bir itti Hani diyorlar ya Beş parmağın beşi bir olmazmış Bütün kötü huylar onda toplanmış Kumar, içki, kadın Adı batsın böyle evladın En sonunda da sürtüğün biri ile kaçtı Hani o melek gibi gelinimizi yüzüstü bıraktı O güzelim yuvasını dağıttı, yıktı Ve annesi Selin’imiz, küçük prensesimizi de aldı Memleketine, baba ocağına döndü Yıllar geçti Büyümüş, genç kız olmuştur şimdi Selin Canımız, kanımız şimdi hangi köşesinde yaban elin Görse şimdi tanımaz bile belki beni Tanımaz öz dedesini Yıllar oldu Bedirhan aramadı, sormadı Kapadım artık onun defterini Ne berbat şey şu yaşlılık Beynim garip oyunlar oynuyor bana Hep anılara dalıyor Unutuyorum hangi yılda Hangi ayda, hangi gündeyiz Bazen şu bastona dayanıp gezmeye çıkıyorum Zaten dayanacak başka kimsem de kalmadı Sonra saatlerce bir bankta oturuyorum Biri geçiyor yoldan Cemal’e benzetiyorum Cemal sanıyorum Tam seslenmek üzereyken aklımı son anda toparlıyorum Hep unutuyorum Hep unutuyorum Cemal’in öldüğünü Beynim bana garip oyunlar oynuyor Bunamak dedikleri bu olsa gerek Nasıl da aldanıyor insanlar Bir gün yolun sonuna gelmeyeceklerini zannederek Ne zor şey şu yaşlılık Bu titreyen ellere bir daha gelmez derman Saçımın siyahını, yüreğimin ışığını Tüm sevdiklerimi aldı gitti zaman Ve işte geldi hazan Döküldü tüm yaprakları Ömür denen ağacın Artık daha ötesi yok biliyorum Ben bu ağaçtaki Sararmış, kurumuş son yaprağım Azrail’in tırpanını Rüzgârın son fısıltısını bekliyorum... Gürsel İLERİ |
Yüreğinize, duygularınıza sağlık can dost. Çok duyarlı okuyunca ağlamamak mümkün değil . Kaleminize sağlık sevgiler.