Meyram Dağı EfsanesiŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Meryem hane
Küçük Yenice köyünde iki genç sevdalı ailelerinin rızası ile evlenirler. Yeni evli çift’in bir müddet çocukları olmaz. Uzun bir müddet “Yüce yaradan beni çocuk nimetiyle rızıklandırsın” duaları sonuç verir ve kısa aralıklarla nur topu gibi iki çocukları dünyaya gelir. Genç çift çok mutludurlar. Ne yazık ki bu mutluluk sadece birkaç sene sürer. Çocuklar iki yaşlarına bastıklarında kısa aralıklarla ölürler. Genç kadın evlat kaybetmenin üzüntüsüyle yanıp tutuşurken, köyün güngörmüş kadınları imdada yetişir ve ahvalini köyün en yaşlısı olan bilge Koca ana’ya anlatmasını salık ederler. Çaresiz genç kadın kocasından habersiz Koca ana’nın kapısını çalar ve ahvalini gözyaşları içinde anlatır. Koca ana; bu duruma çok üzülmesine rağmen bir çaresinin olduğunu söyler ve genç kadını gülümseyerek teselli eder. Bu sözler üzerine gözleri birden parlayan genç kadın, “Yeter ki bir evladım olsun ve uzun yaşasın, her şeye kabulüm.” der. Koca ana, genç kadının başını okşayarak vereceği nasihati iyice dinlemesini fakat sözlerini harfiyen uygulamasını sıkı, sıkı tembihler. - Üç çivi alacaksın, her birini su dolu ayrı, ayrı maşrapalara koyacaksın. Ve bunları köyümüzün evvelce kutsal sayılan üç mağarasına götüreceksin. Üç gün süreyle bu mağaralara uğramayacaksın. Üç günün sonunda hangi mağarada ki çivi evvel paslanmış ise, o mağara da köy ahalisi ile dualar okuyup, mevlit okutacaksın. Ayrıca yedi kurban kesip tüm köy ahalisine pilavlar kaynatıp, dağıtacaksın. Çocuğun olduktan gayri aynı usulleri tekrar uygulaman icap eder. Ne vakit yaparsın gayri sen bilirsin, der. Genç kadın gözleri ağlamaklı Koca ana’nın ellerini öper ve yüzünde kocaman bir gülümsemeyle oracıktan hemen ayrılarak durumu beyine anlatır. Genç kadın ve beyi sabah namazını müteakip yanlarında su dolu üç maşrapa ve içine koydukları çiviler olduğu halde katır sırtında koca ananın bahsettiği kutsal mağaralara doğru yol alırlar. Koca ananın tarif ettiği gibi her üç mağaranın bir köşesine su dolu maşrapaları bırakırlar. Aradan üç gün geçer. Genç kadın ve beyi, üçüncü günün sabah namazı sonrası katırla mağaralara doğru heyecan içinde yol alırlar. Mağaralara geldiklerinde ilk iki mağaraya koydukları çivilerin paslanmamış olduğunu görürler. Büyük bir üzüntü içinde halk arasında “Meryem hane” denilen son mağaradan içeri girerler. Büyükçe bir sarkıtın altına bıraktıkları maşrapanın içindeki çivinin paslanmış olduğunu görürler. Büyük bir mutluluk içinde birbirlerine sarılan genç evliler hemen köye dönerek koca ananın söylediklerini yapmak için hazırlıklara başlarlar. Genç kadın tüm köylü kadınlarını yanına alarak “Meryem hane” mağarasına gider dualar okuyarak mevlit okurlar. Kadının beyi köy meydanında kazanlar kurdurur adaklarını kurban eder ve hazırlanan pilavı tüm köy hanesine dağıtır. Aylar, ayları kovalar. Günü gelir genç kadın hamile kalır ve nur topu gibi bir erkek çocuğu olur. Bu çocuğunun da erken yaşta ölmesinden korkan genç evliler çocuğun iki yaşını doldurmasını beklerler. Yıllar birbirini kovalamış çocuk iki yaşına girmiş oldukça sağlıklı görünmektedir. Genç kadın beyine dönerek, - Koca ana’ya verdiğimiz bir söz var, bey. Evladımızın yaşaması için artık bu sözü yerine getirmeliyiz, der. Genç kadının beyi hanımının bu sözüne uyarak, “Sen hele köyün kadınlarıyla Meryem hane’ye toplaşıp gidesin, dualarını, hatmini yapasın. Ben de adakları kurban edip köy meydanında pilavımı kaynatayım.” der. Genç kadın çocuğu sırtında bir çırpıda köylü kadınları toplar ve kafile halinde “Meryem hane”nin yolunu tutarlar. Mağarada dualar okuyup birlikte Kur’an okurlar. Kuran-ı kerim okundukça mağarada bulunan sarkıklardan sular akmaya ve altındaki holukları su ile doldurmaya başlar. Kuran-ı kerim okunması bitince biriken sular orada bulunanlara içirilir. Genç kadın ve köylü kadın kafilesi mağaradan yavaş, yavaş ayrılırlar. Genç kadın gözündeki mutluluk pırıltısı, sırtındaki kundakta taşıdığı bebeğin sıcaklığının verdiği duygu ile son kez de olsa teşekkürlerini sunmak için mağaraya doğru gayri ihtiyari döner. Mağara girişinde uzun boylu sarışın mavi gözlü genç bir kadın gülümseyerek durmakta ve genç kadına doğru el sallamaktadır. Genç kadın bir an için gözlerini ovuşturur. Mağara girişine tekrar baktığında az önce gördüğü görüntüler ortadan kaybolmuştur. İçinden “Allah Allah ne ola ki diye biraz da olsa kuşkuyla mırıldanır.” Gördükleri genç kadını oldukça endişelendirmiştir. Çocuğu sırtında hiçbir yere uğramadan doğruca Koca ana’nın kapısını çalar. - Ana, ana aç hele kapıyı gözün sevem. Kapının büyük bir gürültü içinde çalınmasını duyan Koca ana, uzandığı minderden ağrıyan dizlerini tutarak bin bir güçlükle doğrulur ve yavaşça kapıya yönelir. - Dur hele hayırsız kapıyı kıracaksın, geldim bak. Beni genç mi sandıydın da hemen uçuveren. Kapıyı açar açmaz genç kadın Koca ana’ya sarılır ve heyecanla bir şeyler anlatmaya çalışır. - Dur hele deli kız, geç otur şu mindere de biraz soluklan. Ne deyecesen öyle de bana. Zati kulaklarım zor duyar. Genç kadın ve koca ana ocak başına çönerler. Genç kadın gördüklerini ve yaşadıklarını bir, bir anlatır, Goca ana’sına. - Ana, ben çok korkuyon bu bebe de ölecek mi? Hemi deyiveresin bana! - Dur hele dur. Ağzını hayırlara aç, salâvat getir. Hayır dır bu gızııım hayırdır! Gönlünü hayır tutasın. Evladın uzun ömürlü olacak korkmayasın. Senin mağarada gördüğün sarı saçlı mavi gözlü uzun boylu gözeler gözeli gızcağız genç yaşta ölen mağarada ki mezarın sahibesi “Meryem’dir gızıım Meryem’dir.” Meryem ki o “Goca, goca Meryem Dağı’nın altında ki bu ufak hanesinde uyuya durur a benim gısmetli gızım. Meraklanmayasın sen. Anlatılanlar gerçek midir, olmuş mudur, olmamış mıdır bilmem. Gerçek olan odu rki Gölpazarı’nın güneybatısında büyük bir dağ vardır adı da Meryem Dağı’dır. Gün gelir yolunuz düşerse, Meryem hane’ye uğrayıp bir dua okumayı sakın unutmayın. Uzun boylu, sarı saçlı, mavi gözlü “Meryem” size el sallıyor olacaktır. Kalın Sağlıcakla.
Başları göklere uzanmış dağlar
Üzerinde uçuşan ak bulutlar Altın kurdalaya bezeli zirvende Zulmetlere meydan okur sedalar. Meyram dağı, ah Gocanam, kıymetlim Senden gayrisine yoktur minnetim Guzularımı aldı kara toprak. Ah Meyram, gözüm yaşını silesin. Meyram dağı, ah Gocanam, yamandır Beş oğlak adadım sana gurbandır Kalmadı sabra gayri bir mecalim Ah Meyram, bu derdler değmen yaramdır. Yöreğimden düşer gamlı sızılar Bu garip, guzulam deyi iniler Bulunmaz mı sende bunun menendi. Ah Meyram, bu gam beni pek paralar. Seher vakti usuldan bir yel eser Sabrımı takatimi hepten keser Varım yoğum al Meyram senin olsun Ah Gocanam , bu gamlar bana yeter. Dumani’yim, giderim yolum dağdır Gel gör ne bahçalı yaman bir bağdır Meyram merhem olsun acı yarana Yavrı tadı ne şeker ne de baldır. Hasan Taşcı (Dumani) |
En içten selam ve saygılarımla.
ŞÜKRÜ ATAY tarafından 10/27/2021 1:34:20 PM zamanında düzenlenmiştir.