KABUK
bir yatılı okul öğrencisi gibiydim
bayram sabahı evinde olmaya çalışan... telaşla hazırlanan valizim yola koyulmuştu çoktan... sana geliyordum işte yolda ölmekten korkmuyordum ilk kez sana gemekten korkmuyordum kıvrılan yolların,yükselen sislerin arzına inat... çünki biliyordum insanın cebir karşısında zayıflığıydı aşk!.. sana dokununca bilincimi yitirdiğimi anladım! ne zaman ki öpüştük..,altı yandı tabanlarımın..., sende anladın mı.., sevişirken direksiyon hakimiyetini kaybetmeyi ve insanın o en karanlık havzasından o tehlikeli şarampole yuvarlanmayı...,anladın mı?!? rüzgar ağaçlarda biriken karları saçlarımıza savurduğunda farkettim senden başkasıyla yaşayamayacağımı.. bunun için ümide ihtiyacım yoktu zaten belki biraz şevkat...belki biraz umarsız sızı..... sonra...,sonra; geceleri usul usul yanan küçük düş ağaçlarımız vardı ona baktığımızda adlarımızı sayıklardı.. garip , kutsal bir sessizlik başlardı bazen demli çay kokardı sabahlarımız kalbin avuçlarımda atardı... sen uyurken ezberledim yüzünün kıtalarını sen uyurken aldım bir mavinin sonrasını ve seninle uyumanın tadını... sabahları gözümü sana açmayı... şimdi yoksun şimdi denizin hangi yaralarından kopup düşmüştür avuçlarımdaki bu deniz kabukları... |