Cumhuriyetimin yolu, temeli Askeri dehaya neler demeli Bağımsızlık ruhu Türkün emeli Binlerce neferdir 30 Ağustos En büyük zaferdir 30 Ağustos
Düşman yurdu parsel parsel alır mı? Türkler öz yurdunda esir kalır mı? Tutsaklık zinciri parçalanır mı? Kemikte keserdir 30 Ağustos En büyük zaferdir 30 Ağustos
Ağustos sonuydu, hava sıcaktı Tabanca, tüfek az kama, bıçaktı Kuvvet değil akıl kazanacaktı Bazen bir kederdir 30 Ağustos En büyük zaferdir 30 Ağustos
Konu çay partisi, futbol filesi Oysa mevzubahis savaş hilesi Başarıyla bitti işgal çilesi Harpte hilelerdir 30 Ağustos En büyük zaferdir 30 Ağustos
Kurtkapanı hazır şaşırtmacalar Hiç hesapta yokken tepede sis var Şans bizden yanaydı düşmanlar kaçar Keçeli tekerdir 30 Ağustos En büyük zaferdir 30 Ağustos
“Ordular ilk hedefiniz Akdeniz İleri” diyen o ah bir görseniz Sayesinde şimdi özgürüz, şeniz Döktüğümüz terdir 30 Ağustos En büyük zaferdir 30 Ağustos
Cephede savaşlar çetin mi çetin Sanki değirmeni kan, kemik, etin Özgürlük umudu asil milletin Şerefli seferdir 30 Ağustos En büyük zaferdir 30 Ağustos
Yarım saat geçmiş! İntihar eden Vatan, namus sözü en büyük neden Reşat beyden haber geldi tepeden Haykıran beşerdir 30 Ağustos En büyük zaferdir 30 Ağustos
Aklında sevdiği çok düşünceli Değmesin eline namahrem eli Dost, düşman duymalı hem dinlemeli Vatansever erdir 30 Ağustos En büyük zaferdir 30 Ağustos
Düşman vatanıma girdi sinsice Vatan işgaldeyse bize işkence Canhıraş çarpıştık beş gün, beş gece Hainlere şerdir 30 Ağustos En büyük zaferdir 30 Ağustos
Atatürk, İnönü hem Fevzi paşa Akılla tecrübe geçince başa Çekilen emekler gider mi boşa? Eğilmeyen serdir 30 Ağustos En büyük zaferdir 30 Ağustos
Kazanmaktan başka yok şans, ihtimal Gösterdi dehasın o behemehâl Aziz başkomutan Mustafa Kemal Gözümüzde ferdir 30 Ağustos En büyük zaferdir 30 Ağustos
Geçmişim, tarihim zaferle dolu Kahraman Türklerin özgürlük yolu Cephede bırakır ayağı, kolu Mukaddes seherdir 30 Ağustos En büyük zaferdir 30 Ağustos
Başarıya erdi üç Mustafalar En mühim yerlerde uydu kafalar “Beni asarsınız” çekti cefalar Gönüllerde zerdir 30 Ağustos En büyük zaferdir 30 Ağustos
Amacına erdi büyük taarruz Yüce Allah’ıma yalvarıyoruz Cennet vatanımı biz kurtarıyoruz Şimdi muzafferdir 30 Ağustos En büyük zaferdir 30 Ağustos
Mustafa Kemal’e ek yeni unvan Oldu ulusuna bir başkomutan Eşsiz dehasıyla büyük kahraman Bizde münevverdir 30 Ağustos En büyük zaferdir 30 Ağustos
“Yurtta sulh, cihanda sulhtur” amacım Her türlü maraza sevgi ilacım İnsanlığa çok şey katar inancım Gözlerde göherdir 30 Ağustos En büyük zaferdir 30 Ağustos
Anzeri diyor ki ey ulu çınar Unutulmaz zafer o Dumlupınar Hangi akıl Türkü ne ile sınar? Silkindiğim yerdir 30 Ağustos En büyük zaferdir 30 Ağustos
Ozan Anzeri
Büyük Taarruzdan akıllarda kalan en önemli olaylardan biri, 57’nci Tümen Komutanı Albay Reşat Bey’in, 27 Ağustos’ta Çiğiltepe’nin alınmasının yarım saat gecikmesi üzerine, görevini yerine getirememenin üzüntüsü ile kendisini vurarak intihar etmesiydi. Oysa 15 dakika sonra Çiğiltepe alınmıştı! Üç Mustafalar: Mustafa Kemal Atatürk, Mustafa İsmet İnönü, Mustafa Fevzi Çakmak Aziz şehitlerimizin ruhları şad olsun. 30 Ağustos zafer bayramımız kutlu olsun Tüm Atatürkçü, yurtsever, cumhuriyet sevdalılarına armağanım olsun saygılarımla…
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Eyvallah sevgili hocam güzel bakıp güzel gören gözlere, övgü dolu sözlere, şiir yüreğe selamlar, saygılar marifet iltifata tabidir iltifatınıza teşekkürler
Eyvallah sevgili hocam güzel bakıp güzel gören gözlere, övgü dolu sözlere, şiir yüreğe selamlar, saygılar marifet iltifata tabidir iltifatınıza teşekkürler
Atatürk'ün hayatındaki en zoru günü 26 Ağustos 1922'dir çünkü bu tarih Türklerin Anadolu'daki son bağımsız günü olabilirdi. Atatürk de bunun bilincindeydi. Devlet 1911'den beri tam 11 yıldır savaştadır. Tükenmek üzeredir. Tek atımlık barutu kalmıştır. Atatürk 1921'de Sakarya Savaşı'nı kazandı fakat ordunun önemli bir kısmı firar etti. Üstelik mevcut subayların çoğu şehit oldu. Yunan ordusu ise Ankara önlerinden çekilip Afyon-Eskişehir eksenine İngiliz destekli "muazzam" bir savunma hattı kurmuştu. İngilizler bu savunma hattı için "Türkler 6 ayda geçerse 6 günde geçmiş sayabilirler" diyordu. Savunma hattı o kadar sağlamdı. Atatürk de bunun bilincindeydi. Uzun süre vuruşamazlardı. Savaş uzarsa cephane, erzak, para vs yetmezdi. Batı Anadolu Yunan toprağı olurdu. Bu nedenle düşmanı tek vuruşla imha etmek ve Anadolu'dan atmak gerekiyordu. Atatürk bu iş için riskli bir plan oluşturdu. Ya büyük bir bozgun ya da büyük bir zafer olacaktı. Bu planı sadece üç Mustafa biliyordu: Mustafa Kemal, Mustafa İsmet, Mustafa Fevzi... Yunan ordusu Ertuğrul Bey, Osman Bey, Orhan Gazi gibi tarihi şahsiyetlerin mezarlarını çiğniyor, üç Osmanlı başkentinde Türkleri aşağılıyordu. Meclis savaşmak için Atatürk'e baskı yapıyor fakat 27 Temmuz'da futbol maçı düzenliyor, Ağustos ortalarında Çay partisi veriyordu. Türk'ün savaşı hileli olur. Attila'dan Kılıçarslan'a, Selçuk Bey'den Fatih'e, Timur'a ve Mustafa Kemal'e... Türk tarihi savaşta hileyi sanatçı gibi kullanan mareşallerle doluydu. Futbol maçı ve çay partisi işin hilesiydi. Mustafa Kemal savaşın son hazırlıklarını yapıyordu. Meclis'te Atatürk öyle eleştiriliyordu ki... Bu eleştirileri duyan Yunan ordusu, Türklerin içine düştüğü durumdan keyif alıyor, rahat bir şekilde olan biteni izliyordu. Atatürk'ün istediği de buydu. O, muhaliflerini de hilenin bir parçası haline getirmişti. Savaştan birkaç gün önce, Çay partisi verildiği esnada hızlıca Konya'ya geçti. Telgraf ve posta teşkilatı basıldı. Kontrol altına alındı. Geldiğini duyurmak mümkün değildi. Oradan cepheye geçti. Savaş planı masaya kondu. Paşalardan itiraz eden oldu. Harbiye'nin eski stratejisti Yakup Şevki Paşa itiraz etti. Paşa'ya göre bu delilikti. Kaybetme riski yüksekti. Başarısızlık halinde Ankara düşer, Milli Mücadele kaybeder, Anadolu tamamen işgal edilirdi. Plana göre cephanenin ikmali mümkün olmayacaktı. Yani kurşun biterse işimiz kılıçlara kalacaktı. Makineli tüfeğe karşı kılıç... Yakup Paşa buna onay veremiyordu. Haksız sayılmazdı. Atatürk "İkmali düşmandan yaparız" demişti. Yani düşman ele geçmezse imha riski olacaktı. Tartışma uzayınca Atatürk "Uğraşa uğraşa, ancak 1 yılda düşmanla az çok denk bir hale gelebildik. Bir daha bu gücü yaratamayız. Bu sefer kesin sonuç almak, savaşı bitirmek zorundayız. Bunun için de, tehlikesine rağmen, bu planın uygulanmasından başka çare göremiyorum" dedi. Yakup Paşa "Bu planla kaybedersek bize vatan haini derler. Bu meclis bizi asar" diye itirazını sürdürünce Atatürk net konuştu: "Korkmayın paşam. Sorumluluk bana aittir. Kaybedersek beni hemen asarsınız!" Peki ne yapılacaktı? Plan neydi? Esasen Yakup Paşa haklıydı. Atatürk'ün planı ters cepheydi. Taarruzdan bir gece önce ordunun neredeyse tamamı mevzileri terk ederek yer değiştirecekti. Bu durum fark edilirse koca ordu hareketli halde yakalanır ve bir gecede imha olabilirdi. Taarruzdan bir gece önce, 25 Ağustos günü, hava karardıktan sonra ordu harekete geçti. Cepheyi terk ederek, Şuhut dağları arasından, bir patika vasıtasıyla Yunan hattının güneyine sızdı. Kimse fark etmedi. Koca milletin kaderini değiştirecek ordu, koca toplar, silahlar, onca yük... Sessiz sedasız şekilde varması gereken yere vardı. Sabahın ilk ışıklarından biraz önce bombardıman başlayacaktı. Dakikalar geçmek bilmiyordu. Tan ağarmaya başladığında İsmet Paşa bombardımanı başlatacaktı. Fakat hiç hesapta olmayan bir şey oldu. Etrafı sis bastı. Toplar kör olmuştu. Bu şekilde bombardıman başlamazdı. Herkes şaşkındı. Hava gittikçe aydınlanmaya ve fark edilme riski yükselmeye başlamıştı. Sis dağılmıyordu. Mustafa Kemal tepedeki karargahından çıktı. Canı çok sıkılmıştı. sis dağılmıyordu. Yapacağı hiç bir şey yoktu. Oldukça stresli görünüyordu. Vakit akıp gidiyordu. Bir ara yerinden ayrıldı. Bölgedeki kayalıkların bulunduğu yere gitti. Yalnız başına kayaların arasına girdi. Etraftakiler şaşkındı. Kayalıktan çıkıp yürüdüğü esnada ekipten biri makinesini aldı ve o tarihi anı fotoğrafladı. Havanın iyice aydınlanmaya başladığı saniyelerde sis bir anda dağılmaya başladı. Düşman mevzileri görünür hale geliyordu. Vakti gelmişti. Derhal bombardıman için İsmet Paşa'ya talimat verildi. 26 Ağustos 1922 günü, saat 05:30'da Türk topları sessizliği bıçak gibi yırttı. Cephane kısıtlıyıdı. Topların mevziyi yok edene dek bitmemesi gerekiyordu. Aksi halde taarruz yapılamazdı. Üstelik ordu dağlık arazide çok ters bir halde kalacaktı. Toplar birbirini ardına ateşlenirken, Mustafa Kemal'in stresi arttıkça artıyordu! Yaveri ve koruması Yarbaz Muzaffer Kılıç onunla birilikte bombardımanı izlerken, Mustafa Kemal'in fısıldadığı cümleleri işitti: Ya Rabbi! Sen Türk ordusunu muzaffer et! Türklüğün ve Müslümanlığın düşman ayakları altında, esaret zincirinde kalmasına müsaade etme!" İsmet Paşa'nın bombardımanı bir sanat tablosu gibiydi. Yunan mevzileri tam isabet vuruluyordu. Yunan karargahı bu baskını "gerçek taarruzu gölgelemek isteyen kandırmaca" olarak algılamıştı. Asıl hamle doğudan bekleniyordu. Oysa ordu güneydeydi. Hile adım adım işliyordu. İsmet Paşa'nın topları kısa sürede Yunan mevzilerini parçaladı. Sıra Türk askerindeydi. Tepeler birer birer sarılıp ele geçirilmeye başlandı. Bu sırada Yunan karargahı, İzmir'de bulunan Yunan başkomutana erişemiyordu. Çünkü telgraf hatları kesilmişti. Gelen haberler nedeniyle karargahın kafası karışıktı. Güneydeki baskın gerçek bir taarruz muydu yoksa şaşırtmaca mıydı karar verilemiyordu. Komutan Trikupis her ihtimale karşı birlik kaydırmaya başladığı sırada Yunan başkomutandan telgraf geldi. Başkomutan Hagi Anesti, baskının bir şaşırtmaca olduğunu düşünüyordu. Bu nedenle birlik kaydırma hamlesi durduruldu. Bu esnada Türk ordusu bölgeyi iyice ele geçirmeye başladı. Yunan başkomutan İzmir'deydi. Ama Türk başkomutan bizzat cephedeydi! Ertesi gün, hava ağarırken ikinci bir taarruz gerçekleşti. Türk askeri Afyon'a girdi. Mustafa Kemal, karargahını derhal Afyon'a aldırdı. Savaşın içinde olmak istiyordu. Taarruzun adı Kurt Kapanı'ydı! Fevzi Paşa'nın planı sayesinde git gide Yunan ordusu çevreleniyordu. Yunan ordusu gittikçe çekilmeye başladı. Yunan karargahı hileyi geç de olsa tamamen sezmiş ve tüm ağırlığı güneye kaydırmaya başlamıştı. Bu defa Yakup Şevki Paşa kuzeyden taarruza kalkmış ve Yunan ordusunu şaşkına çevirmişti. Ağutos'un 29. günü Türk ordusu Yunanı Dumlupınar'da çevreledi. Düşman kurt kapanına girmişti. Türk askeri süngü hücumuna kalktığı esnada Atatürk adeta sinir boşalması yaşadı. Ateş hattına gitti. Siperlerin üzerine çıktı. "Hagi Anesti! Gel de ordularını kurtar!" diye haykırdı! Ağustos'un 30. günü Yunan ordusu imha edildi ve kaçmaya başladı. Fakat ordunun geri çekilip mesafeyi yeniden mevzilenmemesi gerekiyordu. Bu nedenle Atatürk o tarihi emrini verdi: Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir! İleri! Ağustos'un 30. günü kovalamaca başladı. İzmir'e 400 km vardı. Asker yorgundu ama emir kesindi. Önce Uşak'a girildi. Akabinde Yunan ordu komutanı Trikupis, 2 Eylül'de esir alındı. Mustafa Kemal de orduyu takip ediyordu. Türk ordusu 400 km'lik hattı 9 günde geçerek harp tarihi açısından emsali görülmemiş bir iş yaptı. 2 Eylül'de Eskişehir'i, 6 Eylül'de Balıkesir ve Bilecik'i, 7 Eylül'de Aydın'ı, 8 Eylül'de Manisa'yı geri aldı ve 9 Eylül'de İzmir'e girdi. Yunan'ı denize döktü! Türk askerinden hemen sonra, 10 Eylül günü Mustafa Kemal İzmir'e girdi. Tüm Anadolu bayram ediyordu. İzmir kurtarıldıktan kısa süre sonra, bir gemi limana yanaşıyordu! Mustafa Kemal taarruzdan hemen önce Fethi Bey'i İngiltere'ye göndermiş, sorunu savaşsız çözmenin çarelerini aramakla görevlendirmiş, fakat işe yaramayınca önce Roma'ya akabinde İzmir'e geçmesini emretmişti. Fethi Bey de, "Herhalde Yunan ile yeni görüşmelere başlayacağız, zaten Yunan başkomutan da İzmir'de, o yüzden oraya gönderiyor" diye kafası karışık bir şekilde emri kabul etmişti. Fakat Mustafa Kemal Fethi Bey'i Yunan'ın Smyrna'sına değil Türk'ün İzmir'ine çağırmıştı. Fethi Bey'in gemisi limana yanaştığında, limanda Yunan değil Türk vardı. Atatürk İzmir'e Fethi Bey'den önce varmıştı.
Değerli şairim sayfanızda güzel bir eser paylaşmışsınız nice böyle anlamlı ve okurken insana haz veren eserlerini sayfanda görmek dileğiyle kalemçn daim ilhamın bol olsun selamlarımla kalın sağlıcakla
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.