KAÇ SATIRDIR AŞKYan yana, can cana dolaşmıştık seninle bu kent de. Girmediğimiz sokak, gitmediğimiz mahalle, çalmadığımız kapı zili kalmamıştı. Kedilerin kuyruklarına tenekeleri biz bağlamıştık. Yandıçuval daki bütün ağaçlara kalp resimlerini çizende bizdik. Saraylı teyzenin evinin arkasında, cumbalı penceresinin altında buluşan da bizdik. Ağaçlara çıkıp mahallelinin eriklerini çalan da, ağaçlardan düşüp kolumuzu, bacağımızı hatta kafamızı kıranda bizdik. Sıkı dosttuk seninle iyi bir arkadaştık. Çok çılgınlık yapmıştık seninle oysa. Ama yaptığımız en büyük çılgınlık sanırım aşık olmaktı. Ne yapalım sevmiştik işte. Suç muydu, yasak mıydı? Evet, sanırım yasaktı, biraz da suçtu sanırım. Bir anda akıvermişti yüreğimiz aşkın seline ve biz durduramamıştık. Ay parçası gibiydi yüzün. Geceler yüzünü kıskanırdı. Ya gözlerin. O kömür karası gözlerin. Tüm ateşler senin gözlerinle başlardı. Sen yakardın ateşleri. Kozlu yangın yerine dönerdi sana baktıkça. Kalp atışlarım değişirdi senin yanındayken. Aşk aşk diye atardı sanki. Elmas gibi parlardı gözlerin, Zonguldak’ın en Karaelması senin gözlerindi ve kıskanırdı yıldızlar gözlerinin parlaklığını. İçim titrerdi yüzüne her baktığımda, nefesim kesilirdi. Bir el sıkardı nefesimi nefesim azalırdı. Bir sevdaydı gözlerin ve ben o sevdanın tutkunu olurdum… Ben bir kozluya, bir de sana vurgundum ama kimseler bilmezdi. Gece yarılarına kadar senli şiirler yazardım, senli türküler söylerdim avazım çıktığınca kimseler duymazdı. Bir senin için atardı bu durası kalbim ama kimsecikler görmezdi… Geceleri bekar odamda sensiz tek başıma kaldığımda, kahrolası o yalnızlık bir hançer gibi saplanırdı yüreğim tam orta yerine. Böyle olmasına rağmen, gönlüme birkaç umut ve sevgi kırıntısını toplayıp acemice, aptal aşık gibi sana şiirler yazıyordum. Her mısra seni anlatırdı, şiirim sen kokardı. Yazdıklarımı herkesten saklardım, sana saklardım. Sadece sen oku isterdim. İki ayrı üniversite, iki ayrı şehir ayırdı bizi. Yazarız birbirimize, görüşürüz demiştik titreyerek öperken yanağından. Oysa dudaklarından öpmek istiyordum ve sende bunu istiyordun. Ama bilirsin biz romantik şairler, yarin dudaklarını kader olduklarında öperiz. Yakışmaz daha fazlası bize. Ben Konya’ya sen İstanbul’a gitmiştin. Ağlamıştım seni benden alıp götüren otobüsün arkasından. Ama sen hiç yazmadın bana. Ne aradın, ne de haber yolladın gittiğin yerden. Yıllar geçti aradan ve sen memleketime geldin. Sen geldin diye kozlu ayağa kalkmadı, kimse beni alkışlamadı sana kavuştum diye. Meğer sen bana gelmemişsin, sen hiç benim olmamışsın zaten. İstanbul seni almış, İstanbul seni kirletmiş. Sen beyazı kirletmiş, karaya dokunmuşsun. Oysa seninim demiştin, gittiğim gibi dönerim demiştin. Sen benden geçmişsin ay yüzlüm, sen senden geçmişsin. Seni her bahar mevsimi anarım. Yağan her yağmur gözyaşlarıma karışır. Her sokak seni hatırlatır, Seni anlatır her şarkı. Ve ben seni sensiz yaşamaya alışırım. Sen ay yüzlüm, sen kömür karası gözlüm, sen gözleri gülenim, sen VESİKALI YÂRİM… Hoşçakal… EMRE VEHBİ ALKAN 28. OCAK. 2013 |