Yılan olur koynumuza sokulur!
Dost sandığın seni başından savar
Bir sözünle lime lime sökülür Arkanda sandığım o koca duvar Bir taş çeksen paldır, küldür yıkılır Var gününde pervaneydi, dil idi Her sözünde sağır idi lal idi Konuşursa şerbet idi bal idi Yılan olur koynumuza sokulur Dost dostunu yolda terke kalkar mı Dost dediğin vara yoka bakar mı Dost bildiğin yüreğini yakar mı Kor mil olur gözümüze çekilir Düşmeden sezilmez namerdin halı Koklama iremden getirse gülü. Kötü günde zehir zemberek dili Haset olur karşımıza dikilir Neler gördü gözüm, nelere şahit Tutulmaz vaatler yok olur ahit Zorda kaldığını gördüğü vakit Hançer olur göğsümüze çakılır H. Işık. 15/7/21 |
( LÜTFEN UZUN DEMEYİN , TAMAMINI OKUYUP OKUTUN 🙏❗️)
7 Haziran 2021
Yavuz ŞEN Follow
MALİ VE İDARİ İŞLER MÜDÜRÜ
Atatürk öğretmenin, okulun, eğitimin, köyün ve köylünün önemini biliyordu...
Bu nedenle diyordu ki;
"Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır"
Dikkat edin! Anaların, babaların, hakimlerin, kaymakamlarının, valilerin, partilerin veya siyasetçilerin değil; öğretmenlerin eseri...
Ve yine diyordu ki: "Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet henüz millet namını almak yeteneğini elde edememiştir."
"Türkiye’nin asıl sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür."
“Kılıç kullanan kol yorulur, fakat saban kullanan kol, her gün kuvvetlenir.”
Atatürk, Türk devriminin temel niteliği şeklindeki sözlerine devam ediyordu:
"Öğretmenler her fırsattan istifade ederek halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halk, öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutur bir varlıktan ibaret olmayacağını anlamalıdır."
İşte bu nedenle, AKP öncesine kadar bir devlet politikası vardı...
Her köyde bir okul olacak...
Her okulda en az bir öğretmen bulunacak...
Her okulun önündeki göderde ay yıldızlı al bayrak dalgalanacak...
Ve yıllarca bu böyle yapılmaya çalışıldı. Devlet bütün imkanlarını kullanarak, her köye derme çatma bile olsa bir okul açmaya ve yine her köye çağdaş ve modern bir Cumhuriyet öğretmeni göndermeye çalıştı.
Hatta köy değil, mezra diyebileceğimiz yerlerde bile, tek odadan ibaret olan okullara, gönderdiği öğretmenler aracılığı ile; Anadolu'nun her köşesine ilmi, irfanı ve Cumhuriyetin ışıklarını yaymaya çalıştı.
Yalnızca öğrencilere mi?
Tabi ki hayır.
Bu çağdaş ve modern değerleri, bütün köy halkına taşımaya çalıştı. Bir yere kadar başardı da.
Fakat ne oldu?
AKP iktidarı geldikten sonra bir şeyler hızla değişti!
Sözde daha iyi bir eğitim adına, "Taşımalı Eğitim" diye bir kavram ortaya atıldı ve halka bile sorulmadan uygulamaya geçildi.
İşte ne olduysa o zaman olmaya başladı.
Köylerdeki okullar kapatılarak çürümeye terk edilirken, öğretmenler ve öğrenciler taşınarak daha merkezi yerlerde toplanmaya ve eğitim belde ve ilçe merkezi gibi yerlerde yürütülmeye başlandı.
EĞİTİM SEN'in 7 Haziran 2018 tarihli "Eğitimin Durumu"raporuna göre, yaklaşık 17 bin köy okulu
kapatıldı!
Okullarımızdaki al bayraklarımız indirildi. Okullar sessiz ve mahsun, köylü mahsun ve rehbersiz bırakıldı.
Köylerdeki öğretmenlerimiz yalnızca geleceğimizin teminatı olan yavrularımızı mı aydınlatıyorlardı?
Evet diyorsanız, çok ama çok yanılıyorsunuz.
Çünkü köylerimizde görev alan Cumhuriyet öğretmenleri; Atamızın "Öğretmenler her fırsattan istifade ederek halka koşmalı, halk ile beraber olmalı" direktifinin bir gereği olarak, yalnızca yavrularımızı değil, köylülerimizi de eğitiyor ve yetiştiriyorlardı.
Ata mirasını paylaşamayanlardan tutun da, alacak verecek meseleleri ve yakın akraba evliliklerine kadar bir çok konuyu, köylümüz bu öğretmenlere danışıyorlardı.
Öğretmenlerimiz aydın, bilgili, çağdaş ve aydınlık geleceğin rol modeliydiler.
Ama ne oldu?
AKP okullarımızı kapattı ve köylülerimizi de cehaletin karanlığına terk etti!
Köylerden çekilen yalnızca öğretmenler midir?
Hayır, hayır, hayır... Çok ama çok daha fazlasıdır.
Mesela:
Köyde Türk Bayrağının dalgalandığı tek yer neresidir?
Okul...
Siz köyden öğretmeni aldınız. Ne oldu?
Okul kapandı ve bayrak da gönderden indi!
Siz öğretmenle birlikte, köylünün bayrağını da elinden aldınız!
İstiklal Marşı ve Andımız nerede okunuyordu?
Okulda...
Siz köylüden İstiklal Marşı'nı ve Andımız'ı da çekip aldınız!
Köylü, milli bayramları nerede kutluyordu, nerede izliyordu, nerede katılım sağlıyordu?
Okulda...
Siz öğretmenle birlikte köylünün milli bayramlarını da elinden aldınız!
Bayramlarda okunan vatan ve millet şiirlerini, tarihi olaylarla ilgili köylüyü aydınlatan konuşmaları, duyulan milli coşkuyu, boru-trampet ve "rap, rap" seslerini ve dahi Türk'ü millet yapan milli şuuru elinden aldınız!
Okulu kapatıp öğretmeni çekerek; folkloru, piyesi, sportif faaliyetleri de çekmiş oldunuz! Çünkü köylerdeki futbol takımlarını kuranların neredeyse tamamı öğretmenlerdi. Köylerarası futbol turnuvalarını yok ettiniz!
Köylünün sosyalleşmesini yok ettiniz!
Siz köyden yalnızca bir öğretmeni almadınız. Çağdaş giyim ve kuşamı da çekip aldınız ve bu hamlenizle Cumhuriyet'in kıyafet devrimini köylerde çöpe atmış oldunuz!
Siz öğretmenle birlikte, köylünün çağdaş yaşam rehberini, aydınlık Türkiye'nin rol modelini ve dahi modern saç ve sakal tuvaletini bile elinden aldınız!
Aslında öğretmenin köyden çekilmiş olması Cumhuriyet köylüsüne indirilen ilk darbe değil, son darbeydi.
Çünkü ilk büyük darbe daha önce, 2003'lerden itibaren sessizce indirilmişti!
Neydi o darbe?
Anlatalım:
Cumhuriyetimizin ilelebet payidar kalması gerektiğine gönülden inanan Mustafa Kemal, bu payidar olmayı garanti kılacak neredeyse bütün tedbirleri aldırmıştı.
Bu konuda verdiği direktiflerden birisi